Hz Dâvûd Aleyhisselatüvesselâmın Hayatı
Dâvûd Aleyhısselamın Soyu:
Dâvûd b.İşâ[1] Aleyhisselâm; Yehûza b.Yâkub, b.İshak, b.İbrahim Aleyhisselâmın soyundandır. [2]
Dâvûd Aleyhisselâmın Şekil Ve Şemaili:
Dâvûd Aleyhisselâm: kısa boylu[3], hastalıklı, ak tenli, mavi gözlü, kırmızı yüzlü, ince bacaklı, düz[4] ve az saçlı idi. [5]
Tepesinin saçı dökülüp açılmıştı. [6]
Gür ve güzel sesli, güzel huylu[7], temiz kalbli[8] ve çok anlayışlı idi. [9]
Dâvûd Aleyhisselâmın Hor Görülüşü Ve Kendisine Davar Güttürülüşü:
İsa´nın, Dâvûd Aleyhisselâmdan başka, duvar gibi on iki oğlu daha vardı.
Dâvûd Aleyhisselâm, kısa boylu ve vücudca, çelimsiz olduğu için, babası İşa, onu, hor görür, insanlar arasına çıkarmaktan utanır, ona, davarlarını güttürürdü.
Onu, Şemûyel Aleyhisselâma da, öteki oğullarıyla birlikte göstermek iste-memişti. [10]
Dâvûd Aleyhisselâmın Davar Güderken Karşılaştığı Haller:
Dâvûd Aleyhisselâm, bir gün[11], babasının yanına gelip[12]:
“Ey Babacığım! Ben, şu sapanımla, attığım her şeyi, muhakkak, vuruyor, yere düşürüyorum!” dedi. [13]
Babası:
“Ey oğulcuğum! Seni, müjdelerim: Allah, senin rızkını, Sapanının içine, koymuştur!” dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm, başka bir gün, yine, babasının yanına gelip
“Ey babacığım! [14] Dağlar arasına girdiğimde, yuvasında duran bir arslana rastladım! Hiç korkmadan, onun üzerine binip kulaklarını tuttum!” dedi[15]
Babası:
“Müjdelerim seni ey oğulcuğum! Hiç şüphesiz, bu da, Allanın, sana verdiği bir hayırdır.” dedi. [16]
Dâvûd Aleyhisselâm, yine, başka bir gün de, babasına gelip[17]:
“Ey babacığım! [18] Ben, dağların arasında yürüyüp giderken, Allâhı, Teşbih ediyor (Sübhânallâh!) diyorum.
Hiç bir dağ kalmamak üzere, bütün dağlar, benimle birlikte, Allah´ı Teşbih ediyor, (Sübhânallâh!) diyorlar.” dedi.
Babası:
“Müjdelerim seni ey oğulcuğum! Hiç şüphesiz, bu da, Allanın, sana verdiği bir hayırdır.” dedi. [19]
Dâvûd Aleyhisselâmın babası, çok yaşlı bir ihtiyardı,
Dâvud Aleyhisselâmın kardeşleri, Câlut´la savaşmak üzre, Tâlut´la birlikte gitmişlerdi.
Dâvûd Aleyhisselâm, babasının davarlarını gütmek üzere, geride kalmıştı.
İsrail oğullarıyla Amâlıkalar, çarpışmak için, birbirlerine yaklaşmış bulunuyorlardı.
Dâvûd Aleyhisselâm, davarlarını yayarken, kendisine bir ses geldii ki: “Ey Dâvûd! Sen, Câlût´u, öldüreceksin!
Sen, şurada durup ne yapacaksın Haydi, davarlarını, Rabb´ına, emânet et de, kardeşlerine kavuş!
Tâlût; Câlût´u, öldürecek kimseye, malının yarısını vermeyi ve kızını da, onunla evlendirmeyi va´d etmiş bulunmaktadır!” diyordu.
Dâvûd Aleyhisselâm, hemen, davarlarını, Rabb´ine emânet etti. Gidip babasının yanına vardı.
Babası, ona:
“Sen, davarlarını, ne yaptın ” diye sordu.
Dâvûd Aleyhisselâm:
“Ben, onlara, en koruyucu Birini, Vekil ettim!” deyince, babası, onun bu sözünden, davarlara, ancak, çoban arkadaşlarından bazısını vekil ettiğini sanmıştı.
Savaşa giden kardeşleri için azık hazırlayıp:
“Ey oğulcuğum! Hemen, kardeşlerinin yanına git. Düşmanları karşısında, onları, güçlendirmek üzere, yaptığımız şeyleri, kendilerine teslim et!
Durumlarını, gör, benim yanıma ve işinin başına dönmekte acele et!” dedi.
Dâvûd Aieyhisselâm, kardeşlerinin azıklarını, asasını, torbasını ve sapanını yüklenip hemen yola çıktı.
Yolda giderken, bir taş:
“Ey Dâvûd! Beni, götür! Senin için -Allah´ın izniyle- Câlût´u, öldüreyim!” diyerek seslendi.
Dâvûd Aleyhisselâm, onu, alıp torbasına koydu. Sonra, yoluna devam etti.
Başka bir taş, ona:
“Ey Dâvûd! Beni de, al!” diye seslendi.
Dâvûd Aleyhisselâm, ona:
“Sen, kimsin ” diye sordu.
Taş:
“Ben, İshak´ın taşıyım ki, o, benimle, şunları, şunları, öldürdü!
Ben -Allah´ın izniyle- Câlût´u, öldürürüm!” dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm, onu da, alıp torbasına koydu.
Sonra, yoluna devam etti.
Daha başka bir taşa rastladı ki:
“Ey Dâvûd! Beni de, yanına al!” dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm, ona:
“Sen, kimsin ” diye sordu.
Taş:
“Ben, Yâkub´un taşıyım. Ben -Allah´ın izniyle- Câlût´u, öldürürüm!” dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm, ona:
“Sen, onu, nasıl öldüreceksin ” diye sordu. Taş:
“Ben, rüzgârdan, beni -Câlût´un tolgasına ulaştırıp alnına değdirmesi için- yardım etmesini isterim ve onu, öldürürüm!” dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm, onu da, alıp torbasına koydu.[20] İşte, Dâvûd Aleyhisselâm; böylece, yolda rastlayıp:
“Ey Dâvûd! Bizi al! Câlût´u, bizimle vurup öldürürsün!” diyerek seslenen üç taşı alıp torbasına yerleştirmişti. [21]
Dâvûd Aleyhisselâmın Câlût´la Karşılaşıp Onu Öldürüşü:
Dâvûd Aleyhisselâm, gelince, Tâlût, Yağ Boynuzunu, onun başına koydu.
Boynuzdaki yağ, kaynamağa başladı.
Dâvûd Aleyhisselâm, yağdan, süründü.
Tennûr´u da, vücûdu, doldurdu. [22]
Buna, Şemûyel Aleyhisselâm da, Tâlût ta, İsrail oğulları da, sevindiler.[23]
Tâlût, Dâvûd Aleyhisselâma:
“Sen, Câlût´u, öldürürsen, kızımı, seninle evlendirsem ve ülkemde senin hükmünü de, geçerli kılsam olmaz mı ” dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
“Olur!” dedi.
Tâlût; atını, zırhını ve silahlarını, Dâvûd Aleyhisselâma verdi.
Dâvûd Aleyhisselâm, ata, bindi. Silahlan, kuşandı.
Biraz gittikten sonra, kalbinde, bir büyüklenme ve onurlanma his edince, acele, Tâlût´un yanına döndü.
Tâlût´un çevresindeki kimseler:
“Delikanlı, korktu!” dediler.
Dâvûd Aleyhisselâm, gelip Tâlût´un önünde durdu.
Tâlût:
“Sana, ne hal oldu ” diye sordu.
Dâvûd Aleyhisselâm:
“Bırak beni de, onunla, istediğim gibi, çarpışayım!” dedi.
Tâlût:
“İstediğini, yap!” deyince, at ve silahlarını, bıraktı. Sapanını, alıp[24] Câlût´a doğru ilerledi.
Câlût: insanların en güçlüsü ve en katı yüreklisi idi. [25]
Başına, ağır bir demir Tolga geçirmiş; irilikte ve güçlülükte benzeri bulunmayan alaca bir ata da, binmişti. [26]
Câlût, Dâvûd Aleyhisselâmı görünce, Allah, onun kalbine bir korku düşürdü. [27]
Dâvûd Aleyhisselâma:
“Sen mi, benimle çarpışmak için karşıma çıktın ” diye sordu.
Dâvûd Aleyhisselâm:
“Evet!” dedi.
Câlût:
“Hay oğulcuğum! Köpeğe taş atıldığı gibi, sen de, bana, Sapanla taş mı atacaksın !” dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
“Evet! Sen, köpekten de, kötüsün!” dedi. [28]
Câlût:
“Ey genç! Geri dön! Seni, öldürmeye acıyorum!” dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
“Hayır! Belki, ben, seni öldüreceğim!” dedi. [29]
Câlût kızdı:
“Sen, artık, hakettin: Ben, senin etini, vahşi hayvanlarla gök kuşları arasında bölüştürecek, onlara, yem edeceğim!” dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
“Bismillah! Belki, Allah, senin etini, vahşi hayvanlarla gök kuşları arasında bölüştürecek, yem edecektir!” dedi. [30]
Hemen, Torbasından bir taş çıkarıp sapanına koydu. Her taşı, çıkarıp Sapanına koyarken: “Bu, Atam İbrahimin ismiyle! Bu, Atam İshak´ın ismiyle!
Bu, Atam İsrail´in (Yâkub´un) ismiyle![31] diyordu. [32] Diğer rivayete göre:
Torbasından ilk taşı alırken: (Bismillâhi İlâh-i İbrahim = İbrahimin İlâhı olan Al-lâhın ismiyle!” dedi ve onu, Sapanına yerleştirdi.
İkinci taşı alırkan: (Bismillâhi İlâh-i İshak = İshak´ın İlâhı olan Allah´ın ismiyle!” dedi ve onu, Sapanına, yerleştirdi.
Üçüncü taşı alırken: Bismillâhi İlâh-i Yâkub = Yâkubun İlâhı olan Allah´ın ismiyle!” dedi ve onu, Sapanına yerleştirdi. [33]
Dâvûd Aleyhisselâm, elini, Sapanın içine soktuğu zaman,´[34], koymuş olduğu üç taşın, bir taş halıne geldiğini gördü.[35]
Yüce Allah, Meleklerine, Vahy edip:
“Kulum Davud´a, yardım ediniz!” buyurdu. [36]
Dâvûd Aleyhisselâm, Sapanına koyup attığı üçüzlü taşla, Câlût´u, iki gözünün arasından vurdu!
Taş, Câlût´un başını, delip arkasından çıktı. [37] Câlût´u, ölü olarak yere düşürdü. [38] Ve değdiği, herkesi de, öldürdü. Câlût´un ordusu, bozguna uğradı. [39]
Tâlût; düşmanına karşı, Allah´ın yardımıyla muzaffer olarak İsrail oğullarıyla birlikte savaş meydanından ayrıldı[40]
Tâlût, kızını, Dâvûd Aleyhisselâmla evlendirdi. [41] Servetinin yarısını da, ona, verdi[42]. Mülkünde Onun Mührünü de, geçerli kıldı. [43]
Başka rivayete göre: Tâlût, yönetimin üçte birini de, Dâvûd Aleyhisselâma bıraktı.[44]
Tâlût´un Dâvûd Aleyhisselâmı Kıskanarak Öldürmeğe Kalkışı:
Halkın, Dâvûd Aleyhisselâma meyledip sevgi göstermeğe başladıklarını görünce, Tâlût´un, kıskançlığı tuttu, onu, öldürmeğe kalktı. [45]
Fakat, Yüce Allah, Dâvûd Aleyhisselâmı, onun sû-i kasdinden korudu. [46]
Dâvûd Aleyhisselâm, ona, mukabelede bulunmaktan[47], onun mülkünde ona, kıskançlık göstermekten kaçındı. [48]
Ona:
“Allah, Davud´a rahmet etsin!
O, benden daha hayırlıdır!
Ben, fırsat bulunca, onu, öldürmeğe kalkıyorum!
Halbuki, o, fırsat bulunca, beni, öldürmekten el çekiyor!” dedirtti. [49]
Tâlût, en sonunda, yaptıklarına pişman olup Şemûyel Aleyhisselâmın kabrine giderek tevbe etmiş, oğulları ile birlikte katıldığı savaşta öldürüldükten sonra, Dâvûd Aleyhisselâm, İsrail oğullarının yönetimini, tamamı ile ele almış[50], işi, gittikçe, büyümüştür. [51]
Sanıldığına göre: Dâvûd Aleyhisselâmın hükümdarlığı; Rum kralı Dakyanus ve Eshab-ı Kehf zamanında[52], Keyhusrev b.Syavş´in asrında idi. [53]
Dâvûd Aleyhisselâmın Peygamber Oluşu Ve Bazı Faziletleri:
Yüce Allah; Dâvûd Aleyhisselâma saltanat verdiği gibi, Hikmet (Peygamberlikle, vermiş[54], kendisinde hükümdarlıkla Peygamberliği birleştirmiş[55], kendisine, semavî kitablardan Zebur´u indirmiştir. [56]
Dâvûd Aleyhisselâm; İsrail oğullarına kral olduğu zaman, kılık değiştirip kendisini belirsiz ederek halk arasına karışmayı ve kendisinin icrâât ve gidişatı hakkında soruşturma yapmayı âdet edinmişti. [57]
Çarşıda, pazarda[58], gördüğü kimsenin, hemen yanına varır: Ona:
“Dâvûd hakkında ne dersin ” diye sorar, o da, onu öever ve hayırlı olduğunu söylerdi. [59]
Kendisi hakkında soruşturma yapıp ta, ibâdette, gidişatta ve adalette hayırlı olduğunu övmeyen bir kimse yoktu. [60]
Dâvûd Aleyhisselâm; böyle, her karşılaşıp sorduğu kimselerden:
“O, kendisi için de, ümmeti için de, Allah´ın, yaratıklarının hayırlısıdır!” cevabını aldığı[61] günlerden bir günde idi ki[62], Yüce Allah insan suretine koyduğu bir Meleği, onunla karşılaştırdı. [63]
Dâvûd Aleyhisselâm, onu, görünce[64], âdeti vechile[65], başkalarına sora geldiği gibi[66], kendisini, ona da, sordu. [67]:
“Şu kral Dâvûd hakkında ne dersin ” dedi. [68]
Melek insan:
“O, ne iyi adamdır! [69] Kendisi ve ümmeti için, insanların hayırlısıdır! [70]
Ne olurdu, kendisinde olan bir şey de, olmasaydı[71], Kâmil olurdu!” dedi. [72]
Dâvûd Aleyhisselâm, buna hayret ve merak ederek[73]:
“Ey Allanın kulu! [74] Nedir o şey ” diye sordu. [75]
Melek insan:
“Dâvûd[76], Beytülmal´dan[77], Müslümanların malından[78], yiyor[79], rızıklanıyor[80] ev Halkına da, yediriyor. [81]
Ne olurdu o, Ev halkına, Beytülmaldan yedirmeseydi! [82]
Keşke, kendisi, elinin emeğinden yeseydi, faziletlerini, tamamlardı!” dedi. [83]
Bu, Dâvûd Aleyhisselâmı[84] uyarmağa yetti. [85]
Yüce Allah´a:
“Ey Allâhım! Rızkın, en güzeli, hangisidir ” diye sordu.
“Ey Dâvûd! Elinin emeğidir!” buyuruldu. [86]
Dâvûd Aleyhisselâm, hemen geri döndü. [87]
Kendisini ve Ev halkını[88], Beytülmal´a muhtaç etmeksizin[89], elinin emeğiyle geçindirecek[90] bir geçim yolu ihsan etmesini[91], bir sanat[92] öğretmesini[93] ve onu, kendisine kolaylaştırmasını[94] Yüce Allâh´dan diledi. [95]
Yüce Allah da, ona, demiri, hamur gibi yumuşatacak bir kudret ihsan etti. [96]
Demir; ateşe sokulmaksızın, çekiçle vurulmaksızın, Dâvûd Aleyhisselâmın elinde mum, hamur ve çamur gibi olur, Dâvûd Aleyhisselâm, onu, istediği şekle koyardı. [97]
Yüce Allah, ona, zırh gömlek yapma sanatını da, öğretti. [98] Bu, Yüce Allah´ın, onun için seçtiği bir sanattı. [99] O, böylece, zırh gömlek yapıcısı oldu. [100]
Dâvûd Aleyhisselâm, zırh gömlek yapanların ilki olduğu gibi[101], onu, giyenlerin de, ilki idi. [102]
Ondan önce, zırh, gömlek halinde değil, levha halinde yapılır ve kullanılırdı. [103]
Dâvûd Aleyhisselâm, zırh gömlek yapmağa koyuldu. [104]
Lukman Hakîm, hiç zırh gömlek görmemişti. [105]
Dâvûd Aleyhisselâmı, zırh gömlek yaparken görünce[106], teaccüb etti. [107]
Bunun, ne olduğunu, bilmediği için, Dâvûd Aleyhisselâma sorup öğrenmeğe isteklendi ise de, Dâvûd Aleyhisseiâmın onu örüp boşalmasına kadar susmayı tercih etti, [108] Hikmeti, onu, ona sormasına engel oldu. [109]
Ne ona, ne yaptığını sordu, ne de o, haber verdi.[110]
Dâvûd Aleyhisselâm, kalkıp zırh gömleği, sırtına giyindi ve:
“Savaş eri için, ne güzel bir gömlektir!” dedi.
Lukman Hakîm, onunla, ne yapılmak istendildiğini, öğrenince[111]:
“Susmak, Hikmettir!
Fakat, susanı, pek azdır!” dedi. [112]
Dâvûd Aleyhisselâm; her gün, Bir zırh gömlek yapar[113], yaptığı[114] her zırhı, dört bine satar[115], bundan, hem kendisinin, hem ev halkının geçimini sağlar, hem de, yoksullara ve züğürtlere tasaddukta bulunurdu. [116]
Rivayete göre: kazancının üçte birini, hemen fakirlere tasadduk eder, üçte biri ile kendisine ve Ev halkına yetecek geçimlik satın alır, üçte birini ise, başka bir Zırh yapıncaya ve bir günden o bir güne kadar tasadduk etmek üzre, yanında tutardı. [117]
Dâvûd Aleyhisseiâmın, hurma yaprağından yaptığı zenbili çarşıya gönderip sattırarak onun parasıyla geçindiği de, rivayet edilir. [118]
Peygamberimiz Aleyhisseiâmın da, açıkladıkları gibi: Dâvûd Aleyhisselâm: “Kendi elinin emeğinden başkasını, yemezdi.” [119] Dâvûd Aleyhisselâm; zamanını, üçe ayırmış:
Bir gününü, halk arasında hüküm vermeğe,
Bir gününü, tenhâya çekilip Rabbına ibâdet etmeye,
Bir gününü, kadınlarıyla meşgul olmaya tahsis etmişti. [120]
Diğer rivayete göre: Zamanını, dörde ayırmış:
Bir gününü, kadınlarile meşgul olmaya,
Bir gününü, ibâdete,
Bir gününü, İsrail oğulları arasında hüküm vermeğe tahsis etmişti.
Dördüncü günde ise, İsrail oğullarına hatırlatmada, uyarmada bulunur, onlar da, ona, hatırlatmada, uyarmada bulunurlar´[121], o, onları, ağlatır, onlar da, onu, ağlatırlardı. [122]
Dâvûd Aleyhisselâm; her gecenin yarısında uyur, üçte birinde namaz kılardı.
Gecenin altıda birinde yine uyurdu. [123]
Kendisi, insanların en çok ibadetlisi idi. [124]
Yüce Allah, ibâdet için, ona büyük güc ihsan etmişti[125]
Dâvûd Aleyhisselâm; Allâha ibâdet için, en faziletli vakitleri araştırırdı.
Nitekim bir gün, Cebrail Aleyhisselâma:
“Ey Cebrail! Hangi gece, efdaldir ” diye sormuş, Cebrail Aleyhisselâm da:
“Ey Dâvûd! Seher vaktinde Arş´ın titreyişinden başkasını, bilmiyorum!” demişti. [126]
Dâvûd Aleyhisselâm; bir gün oruç tutar, bir gün, iftar eder´[127], yılın yarısını, oruçlu geçirirdi. [128]
Çok mütevazı´ idi.
Mescidlere girer, göz ucuyla, İsrail oğullarının halkalandıkları yere bakar, yanlarına varıp oturur ve:
“Miskîn, miskinlerin aralarında yakışır!” derdi. [129] Dâvûd Aleyhisselâm, çok ağlardı. [130]´
Yere kapanıp o kadar ağlardı ki[131] otlar, yeşerirdi…
Yüce Allah:
“Ey Dâvûd! [132] Ne istiyorsun[133]
Malını, çocuklarını[134], ömrünü[135], saltanatını[136] artırmamı mı istiyorsun ” diye Vahy etti. [137]
Dâvûd Aleyhisselâm:
“Yâ Rabb! Beni, yarlığa!” demiş[138] ve yarlıganmıştı. [139]
Dâvûd Aleyhisselâm:
“İlâhî Ben, Sana, nasıl hakkıyle şükredebilirim ki: Senin nimetin olmadıkça, Sana, şükretmeye de, güc yetiremem!” dedi.
Yüce Allah, ona:
“Ey Dâvûd! Sana gelen nimetin, benden olduğunu, biliyorsun değil mi buyurdu.
Dâvûd Aleyhisselâm:
“Evet yâ Rab!” dedi.
Yüce Allah:
“Ben, bunu, senin tarafından şükür olarak kabul ettim!” buyurdu. [140]
Dâvûd Aleyhisselâm:
“İlâhî! Saçımın her teli, iki dil olup bütün zaman boyunca gece ve gündüz, Seni, Teşbih ve Takdis etselerdi, yine, Senin nimet hakkını ödeyemezdim dedi. [141]
Dâvûd Aleyhisselâm; insanların en çok sabırlısı, en çok uluslusu, öfkesini en çok yeneni idi. [142]
Dâvûd Aleyhisselâmın Mescidi Aksâ´yı Yaptırmağa Teşebbüs Edişi:
Dâvûd Aleyhisselâmın zamanında, israil oğulları, öldürücü bir Taun hastalığına yakalanmışlardı.
Dâvûd Aleyhisselâm, İsrail oğullarını Beytülmakdis´te bir yere götürmüş[143] Sahra´nın yerinde durup Taunu, onlardan kaldırmasını, onların kabullendikleri üç gün kütle halinde ölme cezasından afvedilmelerini orada Allah´dan dilemiş, Allah da, onun duasını kabul ederek onlardan ölümü[144] ve Tâûnu kaldırmıştı. [145]
Dâvûd Aleyhisselâm, o sırada, Meleklerin ellerindeki sıyırılmış kılıçlarını, kınlarına sokarak Sahra´dan, semâya, altun merdivenden yükseldiklerini görmüş[146], İsrail oğullarına:
“Yüce Allah, size ihsan ve merhamet etti. Ona, şükrünüzü, yenileyiniz! demişti.
İsrail oğulları:
“Ne yapmamızı, bize emredersin ” diye sordular.
Dâvûd Aleyhisselâm:
“Allah´ın, size merhamet ettiği şu Kaya´nın üzerini, Mescid edinmenizi, emrediyorum! [147]
Çünkü, orası, Mescid edinilmeğe lâyık bir yerdir. [148]
Onun içinde siz ve sizden sonrakiler, Allah´ı zikirden uzak kalmayacaklardır” dedi.
Bunun üzerine, orada bir Mescid yapmak istedikleri zaman, yanlarına iyi halli, fakir bir adam gelip İsrail oğullarına:
“Benim, bu yerin içinde bir yerim vardır ki, benim, ona ihtiyacım var!
Beni, hakkımdan men etmeniz, size helal olmaz!” dedi. İsrail oğulları: “Ey kişi!
İsrail oğullarından, şu Kaya üzerinde senin hakkın gibi hakkı olmayan bir kimse yoktur!
Sen, insanların en pintisi olma ve bu hususta, bizi sıkıntıya sokma!” dediler. Fakit adam:
“Ben, hakkımı, biliyorum.
Siz ise, hakkınızı, bilmiyorsunuz!” dedi.
İsrail oğulları:
“Rızan ile, gönlünden koparak vermezsen, biz, onu, senden zorla alırız!” dediler.
Fakir adam:
“Siz buna, Allâhın hükmünde, Davud´un hükmünde bir dayanak buldunuz mu ” dedi.
Durum, Dâvûd Aleyhisselâma haber verildi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
“Onu, razı ediniz!” dedi.
İsrail oğulları:
“Ey Allâhın Peygamberi! Orayı, ondan, kaça satın alalım ” diye sordular.
Dâvûd Aleyhisselâm:
“Onu, yüz koyuna satın alınız!” dedi.
Fakir adam:
“Ey Allâhın Peygamberi! Bana, biraz artır!” dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
“Onu, yüz sığıra, satın alınız!” dedi.
Fakir adam:
“Biraz daha artır!” dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
“Onu, yüz deveye satın alınız!” dedi.
Fakir adam:
“Ey Allâhın Peygamberi! Biraz daha artır!
Sen, bunu, Allah için satın alıyorsun.
Allah ise, Kerîm´dir, pinti değildir!” dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
“Haydi, sen de, bir şey söyle, bu hususta bir hüküm ver!” dedi.
Fakir adam:
“Hakkımı, bir zeytun, bir hurma ve bir üzüm bahçesi karşılığında satın ” dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
“Olur!” dedi.
Fakir adam:
“Onu, sen, Yüce Allah için satın al, pintilik etme!” dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
“Sen, dilediğini, iste!” dedi.
Fakir adam:
“Sen, Allah katında benden daha şereflisindir.
Onun karşısında, oğluma, yüksek bir duvar yaptır ve onu, altunla, istersen, gümüşle doldur!” dedi.
Dâvûd Almeyhisselâm:
Bu, kolaydır!” dedi.
Fakir adam, İsrail oğullarına dönüp:
“Bu, o muhlis tevbekârdır!” dedikten sonra, Dâvûd Aleyhisselâma:
“Ey Allanın Peygamberi! Allah´ın, benim bir tek günahımı bağışlaması, bana, bağışlanacak her şeyden daha sevgilidir..” dedi. [149]
Mescid-i Aksa arsası hakkındaki başka bir rivayette, fakir adam yerine, bir genç gösterilir ve hâdise, şöyle anlatılır:
Dâvûd Aleyhisselâm, arsa sahibi gencin yanına varıp:
“Ben, burada, oğluma, Allah rızası için bir Mâbed yapmakla emrolundum!” der.
Genç:
“Allah, sana, burayı, benim rızam olmaksızın, almanı da, emretti mi ” diye sorar.
Dâvûd Aleyhisselâm:
“Hayır!” der.
Yüce Allah, Dâvûd Aleyhisselâma:
“Yer yüzünün hazinelerini, senin emrine verdim. Onu, razı et!” diye Vahy eder.
Bunun üzerine, Dâvûd Aleyhisselâm, gencin yanına gidip:
“Seni, razı etmek için emrolundum.
Sana, bu yerin için, bir Kantar altun!” der.
Genç:
“Kabul ettim ey Dâvûd!
Fakat, sorarım sana: bu yer mi daha hayırlı ve kıymetlidir Yoksa, bir Kantar altun mu ” der.
Dâvûd Aleyhisselâm:
“Hayır! Senin yerin daha hayırlı ve kıymetlidir!” diye cevap verir.
Genç:
“Öyle ise, beni, razı et!” der.
Dâvûd Aleyhisselâm:
“Sana, üç Kantar!” der.
Fakat, genç, artırıldıkça;
“Beni, razı et!” demeye devam eder.
Dâvûd Aleyhisselâm, dokuz Kantara kadar yükseltir.
Yeri satın aldıktan sonra, Mescid´in inşasına başlar, Duvarların örülmesi bittiği sırada, üçte ikisi yıkılır. [150]
Dâvûd Aleyhisselâm, Mescidin yapımını tamamlayamadan vefat etmiş ve tamamlamasını, oğlu Süleyman Aleyhisselâma vasiyet etmiştir. [151]
Kur´ân-ı Kerimin Dâvûd Aleyhisselâm Hakkındaki Açıklaması :
Dâvûd Aleyhisselâm hakkında Kur´ân-ı Kerim´de şöyle buyrulur:
“Derken (İsrail oğulları) Allanın izniyle, onları (düşmanlarını) bozguna uğrattılar.
Dâvud da, Câlût´u, öldürdü.
Allah da, ona, saltanat ve Hikmeti (Peygamberliği) verdi ve daha dilemekte olduğundan da, bazı şeyler öğretti.
Eğer, Allah; insanların bir kısmını, bir kısmıyla önleyip savmasaydı, yer (yüzü) muhakkak, fesada uğrardı.
Fakat, Allah, âlemlere karşı, büyük fazi (ve inayet) sahibidir.” [152]
“…..And olsun ki: biz, Peygamberlerin kimini, kiminden üstün kılmışızdır.
Davud´a da, Zebur verdik.´[153]
“İsrail oğullarından olup ta, küfredenlere, Davud´un da, Meryem oğlu İsânın da, diliyle lanet olunmuştur.
Bunun sebebi: isyan etmeleri ve ifrata sapmaları idi.
Onlar, işledikleri her hangi fenalıktan birini vazgeçirmeğe çalışmazlardı.
Gerçekten, yapmakta devam ettikleri (o hal) ne kötü idi!” [154]
“Davud´u ve Süleyman´ı da, (an!)
Hani onlar, ekin (bağ meselesi) hakkında hüküm veriyorlardı.
Hani, kavmin davarı (geceleyin) çobansız olarak ekinin (bağın) içinde yayılmış (zarar yapmış)tı.
Onların (verdikleri) hükmün biz Şâhidleri idik.
Biz, o(nun fetvası)nı, hemen Süleymana anlatmıştık.
(Zâten) biz, her birine hükm ve İlim vermiştik.
Dağları ve kuşları, Dâvûd ile birlikte Teşbih etmek üzre râm etmiştik. (Bütün) bunları, yapanlar, biz idik.
Biz, ona, sizin için, sizi, muharebenin şiddetinden korumak için, giyecek (Zırh) sanatını öğrettik.
Şimdi, siz (bundan dolayı) şükredenler misiniz ” [155]
And olsun ki: biz, Davud´a ve Süleyman´a İlim vermişizdir.
(Bundan dolayı) onlar:
“Bizi, Mü´min kullarının bir çoğundan üstün kılan Allah´a hamd olsun! dediler.
Süleyman, Davud´a, Mirasçı oldu.
“Ey insanlar! Bize, kuşların dili öğretildi.
Bize, her şeyden verildi.
Şüphesiz ki: bu, apaçık bir üstünlüğün ta kendisidir” dedi. [156]
“And olsun ki: biz, Dâvûda tarafımızdan bir imtiyaz vermişizdir.
(Dağlara): Ey dağlar! Onunla birlikte Teşbih ediniz! (dedik)
Kuşlara da (bunu, emrettik).
Ona, demiri de (mum gibi) yumuşattık.
“(Bütün bedeni örtecek) uzun Zırhlar, yap! (Onları) dokumada intizamı gözet!” diye (emrettik)
(Ey Dâvûd Hanedanı!) iyi amel (ve hareketlerde bulununuz!
Çünkü, hakikat, ben, ne yaparsanız, gören´im!” [157]
“(Ey Resulüm!) Onlar, ne derlerse, sabret!
Kulumuzu, o kuvvet sahibi Davud´u, hatırla!
Çünki, o, dâima, (Allâhın rızasına) dönen bir (Zat) idi.
Gerçekten, biz, dağları (kendisine) müsahhar kıldık ki, bunlar, akşamleyin ve kuşluk vakti, onunla birlikte durmayıp Teşbih ederlerdi.
(Her yandan, ona doğru) toplanıp gelen kuşları da, kendisine râm ettik.
(Gerek o dağlardan, gerek bu kuşlardan) her biri (itâatla ona) dönücü idi.
Ona, mülkünü de, kuvvetlendirdik.
Ona, Hikmet ve Fasl-ı hitab verdik.
Sana, o davacıların haberi geldi mi
Hani, onlar, duvardan Mescide tırmanmışlardı.
O vakit, Davud´un karşısına girivermişlerdi de, o, bunlardan, telaşa düşmüştü.
Korkma! (biz) iki dâvâcı(yız)
Birimiz, öteki(nin hakkı)na tecavüz etti.
Şimdi, sen, aramızda adaletle hükmet, aşın gitme!
Bizi, doğru yolun ortasına çıkar” dediler.
(Onlardan biri):
Şu, benim kardeşimdir. Onun, doksan dokuz dişi koyunu var.
Benim ise, bir tek dişi koyunum var.
Böyle iken, o: onu, bana ver! dedi.
Mücadelede beni yendi.
(Dâvûd):
And olsun ki: o, senin dişi koyununu, kendi dişi koyunlarına (katmak) istemesiyle, sana, zulm etmiştir.
Gerçekten, (Mallarını, birbirine) katıp karıştıran (ortak)ların çoğu, mutlaka birbirine haksızlık edendir.
İman edip te, güzel güzel amel (ve hareketlerde bulunanlar müstesna!
“Fakat, bunlar da, ne kadar azdır” dedi.
Dâvûd, sandı ki, biz, kendisine, mutlaka bir azab hazırladık.
Bunun üzerine, o, Rabb´ından setr (ve himaye) edilmesini istedi.[158]
Rükû ile yere kapandı.[159]
(Allâha) döndü.
Biz de, onu, Salih (bir Zat olarak intihab) ettik.
Nezdimizde onun muhakkak bir yakınlığı ve bir akıbet güzelliği vardır.
Ey Dâvûd! Biz, seni yeryüzünde Halîfe yaptık.
O halde, insanlar arasında hak (ve adâlet)le hükm et!
(Hükmünde) hevâ (ve hissiyatına) tâbi olma ki, bu, seni, Allah yolundan saptırır.
Çünkü, Allah yolundan sapanlar (yok mu ) hisab gününü unuttukları için, onlara, pek çetin bir azab vardır. [160]
Dâvûd Aleyhisselâmın Vefatı:
Dâvûd Aleyhisselâm, son zamanlarında, bir gün Yüce Allah´a:
“Yâ Rab! Ömrüm uzadı, yaşım, büyüdü. Bacaklarım, zayıfladı!” diyerek halini arz etmişti.
Yüce Allah, ona:
“Ey Dâvud! Ne iyidir o kişi için ki, ömrü, uzamış, ve ameli, güzel olmuştur!” diye Vahy buyurdu. [161]
Dâvûd Aleyhisselâmın hastalığı şiddetlenip ağırlaşınca, oğlu Süleyman Aley-hisselâma:
“Sen, İlâh´ın olan Rabb´ın tavsiyelerine göre amel ve hareket et!
O´nun, Mûsâ b.İmran´a indirmiş olduğu Tevrat´taki Mîsakları, Ahidleri ve Tavsiyeleri, koru!” dedi. [162]
Dâvûd Aleyhisselâm, ailesi hakkında son derece kıskançtı.
Dışarıya çıktığı zaman, kapılar, kilitlenir, kendisi, dönünceye kadar, ailesinin yanına, hiç kimse giremezdi.
Kendisi, yine, bir gün, dışarı çıkmış, kapılar kilitlenmişti.
Zevcelerinden birisi, evin kapısını açıp ta, evin ortasında bir adamın dikilip durduğunu görünce, kendi kendine:
“Evde, bir kimse var!
Ev, kilitli olduğu halde, bu adam, eve, nereden girdi !
Vallahi, Dâvûd, bize, bağırır, çağırır, azab eder!” dedi.
Tam o sırada, Dâvûd Aleyhisselâm da, gelip adamın, evin ortasında ayakta dikildiğini görünce[163] ona :
“Seni, bu eve, bu vakitte, izinsiz olarak kim soktu ! dedi[164] ve:
“Sen, kimsin ” diye sordu.
Adam:
“Ben, öyle bir kimseyim ki: krallardan korkmam ve hiç bir şey de, benden imtina´ edemez, korunamaz! [165]
Ben, kralların yanlarına, izinsiz girerim!” dedi. [166] Dâvûd Aleyhisselâm:
“Öyle ise, sen[167], Vallahi, [168] Ölüm Meleğisin!” dedi. [169]
Adam:
“Evet!” dedi. [170]
Dâvûd Aleyhisselâm:
“Hoş geldin Allah´ın emriyle!” dedi. [171]
“Sen, dâvetci olarak mı Yoksa, ölüm haberi getirici olarak mı geldin ” diye sordu.
Ölüm Meleği:
“Ölüm haberi getirici olarak geldim!” deyince Dâvûd Aleyhisselâm:
“Bundan önce[172], ölüme hazırlanmam için, bana, haber göndersen olmaz mı idi ” dedi.
Ölüm Meleği:
“Ben, sana[173], kaç kereler[174], pek çok kereler[175] haber göndermişimdir. [176]
Sen, uyanmadın!” dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
“Senin, bana gönderdiğin[177] Elçin, kimdi ” diye sordu. [178]
Ölüm Meleği:
“Ey Dâvûd! [179] Baban[180] İşa[181], nerede [182]
Annen, nerede[183]
Kardeşin[184], nerede ´[185]
Komşun[186], nerede [187]
Tanıdıkların[188], filan, filan[189] neredeler ” diye sordu. [190]
Dâvûd Aleyhisselâm:
“Onların hepsi[191], öldüler!” dedi. [192]
Ölüm Meleği:
“Bilemedin mi ki[193]: onlar, sana:
Sen de, muhakkak, onlar gibi, öleceksin!” diyen[194], sana, ölüm nöbetini tebliğ eden[195], benim birer Elçilerimdi!” dedi. [196]
Dâvûd Aleyhisselâm, Mihrabından inerken, Ölüm Meleği, onun yanına varmış bulunuyordu.
Dâvûd Aleyhisselâm, ona:
“Beni, bırak ta, ya aşağı ineyim, ya da, yukarı çıkayım!” dedi. Ölüm Meleği:
“Ey Allanın Nebîsi! Yıllar, aylar, yiyecek ve içecekler tükendi artık!” dedi. Dâvûd Aleyhisselâm, hemen Mihrabın basamaklarından bir basamağın üzerinde secdeye kapandı.
Ölüm Meleği, onun ruhunu secdede iken, kabzetti.
Dâvûd Aleyhisselâmın vefat ettiği gün, cumartesi günü idi. [197]
Dâvûd Aleyhisselâm, o zaman, yüz yaşında idi. [198]
Dâvûd Aleyhisselâm, yıkanıp kefenlendikten sonra -Süleyman Aleyhisselâmın emriyle- kuşlar, Dâvûd Aleyhisselâmın cesedini, kanadlarıyla gölgelediler. [199]
Dâvûd Aleyhisselâmın on dokuz oğlu vardı. Hükümdarlığa, Hikmetine ve bilgisine ve Peygamberliğine, oğullarından, yalnız Süleyman Aleyhisselâm vâris oldu. [200]
Ona ve gönderilen bütün Peygamberlere Selâm olsun![201]
Dâvûd Aleyhisselâma Peygamberimiz Ve Ümmeti Hakkında İnen Vahy:
Rivayete göre: Dâvûd Aleyhisselâma, Peygamberimiz Muhammed Aleyhisse-lâm ve Ümmeti hakkında şöyle Vahy edilmiştir:
“Ey Dâvud! Senden sonra, Sâdık ve Seyyid bir Peygamber gelecektir ki, onun ismi: Ahmed ve Muhammed´dir.
Ben, ona, hiç bir zaman kızmam ve o da, beni, hiç bir zaman kızdırmaz.
O, bana âsi olmazdan önce, ben, onun bütün geçmiş ve gelecek kusurlarını bağışlamışımdır.
Onun ümmeti de, rahmete ermiştir.
Nafilelerden, Peygamberlere verdiklerimin mislini onlara da, vermişimdir.
Nebilere ve Resullara Farz kıldığım şeyleri, onlara da, Farz kılmışımdır.
Kıyamet günü, onlar, bana, gelecekler, onların nurları, Peygamberlerin nurları gibidir.
Kendilerinden önceki Peygamberlere farz kıldığım gibi, her namazda abdest alıp temizlenmelerini, onlara da, Farz kıldım.
Kendilerinden önceki Peygamberlere emrettiğim gibi, cünüplükten gusl etmelerini, onlara da, emrettim.
Kendilerinden önceki Peygamberlere emrettiğim gibi, Hacc etmelerini, onlara da, emrettim.
Kendilerinden önceki Peygamberlere emrettiğim gibi, Cihadı, onlara da emrettim.
Ey Dâvud! Ben, Muhammed´i, ve onun Ümmetini, kendilerine verip başkalarına vermediğim altı hasletle ki;
Yanılma ve unutmalarından dolayı, muâhaze etmemek,
Kasitsiz olarak işledikleri günahlarından dolayı, benden mağfiret diledikleri zaman, bağışlamak,
Gönüllerinden koparak Âhiretleri için gönderdikleri şeylere, hemen dünyada, kat kat karşılık vermek, Âhirette de, onlar için katımda kat kat sevap biriktirmek… suretiyle, bütün Ümmetlere üstün kıldım.
Onlar; kendilerine verdiğim belâ ve musibetlere katlanır: “Bizler, Allah´ın kullarıyız ve Ona, dönücüleriz!” derler.
Onlar, bana düa ederlerse, yâ acilen veya kendilerinden, kötülüğü kaldırmak, ya da, kendileri için, Âhirette sevap biriktirmek sûretile, dualarına icabet ederim.
Ey Dâvud! Muhammed´in Ümmetinden, kim, “Allâh´dan başka ilâh yoktur, O, birdir, onun şerîki yoktur!” diye şehâdet ve tasdîk ederek bana gelirse, o, katımda, Cennetimde ağırlanır, ikramımı görür.
Kim de, Muhammed´i, yalanlar veya onun, tarafımdan getirip tebliğ ettiklerini yalanlar ve Kitabımla alay eder olduğu halde, bana gelirse, kabrinde onun üzerine azap yağdırır dururum!
Melekler de, onun yüzüne ve arkasına vurur, sonra da, kendisini, Cehennem´-in en dibine sokarlar…”