Archimedes – Arşimed’in Suyun Kaldırma Kuvvetini Bulma Hikayesi

Archimedes – Arşimed’in Suyun Kaldırma Kuvvetini Bulma Hikayesi

“Evraka Evraka” “Buldum Buldum” diye Hamamdan Çırılçıplak dışarı koşan adamın Hikayesi

Çoğu kişi, Arşimetin gerçek hikayesini bilmez. Arşimet-Archimedes hikayede suyun kaldırma gücünü bulmak istediğinden girmez o hamamdaki küvete. Rivayete göre, o zamanki Kral Hiero-Arşimetin kuzenidir aynı zamanda- önemli bir savaşı kazandıktan sonra şehre bir tapınak yaptırır. Kendisinin bu şehrinde kralı olacağını da bu tapınakta ilan etmek ister ve defne yaprağıyla sarmal görünümlü saf altından bir taç ister, o şehrin altın ustasından. Tacı yapan ustaya da gereken altını verir. Altını verir vermesine de ustası değildir ya o konunun, sadece yargıcıdır ya o ülkenin-bizim ülkemize de çok benzer bu durumdur, herkes kraldır aslında- ustanında tacı saf altından yapmamış olacağını hissikablelvuku hisseder ve kuzeni Arşimet’e hislerini anlatır.

Arşimet zamanın düşünürüdür, aynı bizim Fuat gibi, sokakta insanlar Arşimet’i görünce bu düşünüre selam ederler, bizim Fuat’ı da sokakta görenler kazağına bakar, Arşimet’i dönemin politikacıları evlerine davet ettiğinde ondan fizik-matematik üzerine yaptıklarını anlatmasını ister ve kendi tebaalarından daha farklı bir konumda onu değerlendirir, Fuat’a da kendi annesi odasını niye düzeltmediğini sıklıkla sorar fakat terzi söküğünü dikemez zaten Fuat başkalarının düşünürüdür.

Kral Hiero, Arşimet’e durumu anlatınca, Arşimet her zamanki yaptığını yaparak düşünmeye başlar. Düşünmeyi biz bu zamanlarda en iyi tuvalette beceriyorken, ki Fuat’da kazağını 25 gündür yıkamadığı için tuvalet gibi kokar, o zamanlar Arşimet bu konuyu hamamda düşünmek ister. Olur da bizim Fuat okulu bitirirse ve patronları olursa, patronları Fuat’ı tuvalete bile göndermeyip, yiyip-içmeden çalıştıracaklarını şimdilik Fuat bile bilemez, fakat o bir düşünürdür, zamanı gelince düşünür.

Arşimet Hamamda saf altın ile altın içerisine karışabilen dönemin en popüler elementlerinden gümüşün tacın bileşiğine karıştırılabileceğini fark eder ve saf altın ile altın-gümüş bileşiğinin birbirinden ayırt etme konularını düşünür. Oysa ki Fuat, kendince önemsemediği fakat toplumun önemsediği o muhteşem görevin sorumluluğunu üstlenerek, arkadaşlarının düğünü için annesinden borç para alarak aldığı çeyrek altından fazlasını görmemiştir bile. Düğünde çeyrek altını avucuna almaktansa, kuyumcudan aldığı kutuda altını muhafaza eder ve onun saf altın olduğuna inanır fakat Arşimet böyle değildir ve şüpheci yaklaşımıyla hamamdaki küvete girer ve o suları taşırır.

Zamanımızda su için kavga edenler olduğu, yakın bir gelecekte su için savaş verecek insan topluluklarının olacağı düşünülürse, Arşimet’in yaptığı bu lüks durumu maalesefki Fuat günümüzde yapamaz. Zamlardan dolayı suyu kullanmayı bırak, susayınca sudan ucuz olan çilekli Link’i bakkaldan almanın daha doğru olacağını bile düşünür.

Arşimetin hamamdaki küvete girer ve aynı anda geniş cüssesiyle küvetteki suları taşırır ve hamamdaki gümüş tasa gözü takılır. Altının hacminin bu gümüş tastan daha fazla olacağını tahmin eden Arşimet, altın tacı ve altın tacın yapımında kullanılan saf altını su dolu bir kaba koyduğunda, taşan suyun hacmini kullanarak tacın saf altından yapılıp yapılmadığını anlayabilecektir. Böyle büyük bir sorunun çözümünü bulan Arşimet, yunanca Evreka–buldum-, diyerek hamamdan çıkar ve krala durumu anlatır. Fuat ise değil hamama gidecek parayı bulmayı, evden çıkıp bakkala gittiğinde Evreka-buldum- diyebileceği tek şeyin, kara kaplı borç defteri olacağını iyi bilir.

Kral için tacının saf altından olması önemlidir. Saf altın onun gücünü simgeler. Tacının saf altından olup olmadığını nasıl anlayacaktır? Bu yüzden geceleri uyku uyuyamaz. Bir sabah karar verir. Artık bu işkenceye dayanamayacaktır. Akıllılığıyla tanınan matematikçi ve mucit Arşimet’i sarayına çağırır. Ondan tacının saf altından olup olmadığını bulmasını ister. Arşimet hemen düşünür. Eğer tacın hacmini bulursa bu sorunu çözecektir. Çünkü farklı maddeler, aynı ağırlıkta; fakat değişik hacimde olabilirler. Birbirimize sorduğumuz hileli bir soruyu anımsayalım. Bir kilo demir mi, bir kilo pamuk mu daha ağır? Dikkatli olmazsak bu soruyu hemen demir diye yanıtlarız. Günlük yaşamdaki deneyimlerimizden pamuğun hafif, demirin ağır bir madde olduğunu biliriz. Fakat bir kilo pamuk da bir kilo demir kadar ağırdır, ikisini yan yana görme şansımız olsaydı, bir kilo altını elimizde kolaylıkla taşıyabileceğimizi fark ederdik. Bir kilo pamuk ise demirden daha fazla yer kaplar. Taşımak için bir torbaya gereksinimimiz olur.

Arşimet, aynı ağırlıkta olsalar da saf altından yapılmış bir taçla, başka metaller de eklenerek yapılmış bir tacın hacminin farklı olacağını biliyordu. Ama yine de bir sorunu vardı: Tacın saf mı, karışım mı olduğunu nasıl gösterecekti? Arşimet banyoda tam da bu sorunun yanıtını düşünüyordu. Yıkanacaktı ve küvetine su dolduruyordu. O kadar düşüncelere dalmıştı ki, su küvetten taşmadan son anda musluğu kapatmayı akıl edebildi.Küvete girdi ve suyun taştığını görünce birden fark etti! Taşan suyun hacmi, küvetteki suyun içinde duran vücudunun hacmine eşitti. Taç gibi katı bir maddenin hacminin bu yöntemle ölçülebileceğini keşfetti. Eğer taç ağzına kadar suyla dolu bir kabın içine daldırılırsa, su taşacaktır. Taşan suyun hacmi ölçülürse, tacın hacmi de bulunmuş olacaktır.

Heyecan içinde “buldum buldum” diye bağırarak hamamdan dışarı fırladı.

Onu o halde sokaklarda görenler ne yaptı bilemeyiz; ama gerçekten de hacmi ölçerek bir sonuca ulaştı.Tacı yapan kuyumcunun saf altından bir küp kullandığını düşünün. Kübün bir kenar uzunluğunun 4 cm olduğunu varsayalım. Bu kübün hacmini birlikte hesaplayalım. Bunun İçin üç kenarın uzunluklarını birbiriyle çarpmamız gerekir. 4 cm X 4 cm X 4 cm = 64 cm3. Böylece, kuyumcunun kullandığı altın kübün hacminin 64 cm3 olduğunu buluruz. Peki, acaba bu kübün hacmiyle ağırlığı arasında nasıl bir ilişki var? Bunu bulmak İçin 1 cm3 altının kaç gram olduğunu bilmemiz gerekiyor. Bunu, kimya ve fizik kitaplarından öğrenebiliriz. Altının 1 cm3′ ünün ağırlığı (özgül ağırlığı) yaklaşık 20 gramdır. Buna göre, 64 cm3 altın yaklaşık 1280 gramdır. Aynı hesaplamaları, gümüş-altın karışımı bir tacın hacmini ve ağırlığını bulmak için de yapabiliriz.

Kuyumcunun toplam ağırlığı 1280 gram olan ve eşit miktarda altın ve gümüş içeren bir küpten taç yaptığını düşünelim. Bu küpten yapılan tacın hacmini bulmak için gümüşün de 1 cm3’ünün ağırlığını kitaplardan bulmamız gerekiyor. Kitaplarda gümüşün 1 cm3’ünün ağırlığının yaklaşık 10 gram olduğu belirtiliyor. Yarısı altın, yarısı gümüş olan 1280 gramlık bir kübün İçerdiği altın ve gümüşün ağırlıkları 640’ar gram olur. 1 cm3 altın yaklaşık 20 gram olduğuna göre, 640 gram altın yaklaşık 32 cm3 olur. 1 cm3 gümüş yaklaşık 10 gram olduğuna göre, 640 gram gümüş yaklaşık 64 cm3 olur. 32 cm3 altınla 64 cm3 gümüşü toplarsak sahte tacın hacminin 96 cm3 olduğunu buluruz. Gördünüz mü, altınla gümüşün karışık olduğu tacın hacmi, saf altından yapılmış tacın hacminden büyük oldu. Hacmi büyük olan taç, saf altın olan taçtan daha büyük görünür; ama içerdiği altın daha azdır.
Arşimet bunları düşünüp, hesapladıktan sonra kralın sarayına gider.

Kraldan, saf altından olduğunu bildiği eski taçlarını ve yenisini getirmesini ister. Bir yandan da hizmetçilere bir kap ve su getirmelerini söyler. Öte taraftan kuyumcu saraya çağırılır. Her şey tamam olunca, Arşimet önce eski tacı ağzına kadar su dolu kabın içine atar. Taşan suyun hacmini ölçer. Sonra yeni tacı suya daldırır. Yeni tacın daha çok su taşırdığını görürler. Kuyumcu çok utanır. Rastlantı sonucu yaptığı bu keşif Arşimet için bir şanstır. Kuyumcu içinse yapılan deney tam bir şanssızlıktır. Bugün bu bilgi sayesinde taşlar gibi, düzgün geometriye sahip olmayan maddelerin hacimlerini kolaylıkla ölçebiliyoruz.

Keşif ya da buluş yaparken biraz şans gerekiyor. Ama yalnızca şans yeterli değil. Bir rastlantının keşfe dönüşmesi için merak da gerekir. Merak sayesinde çevremizde neler olduğunu keşfedebiliriz. Bir başka önemli nokta da gözlem yapmaktır. Gözlerimizi, kulaklarımızı dört açmak! İyi bir gözlemci, çevresini incelerken, kimsenin fark edemediklerini görebilir. Toprağı inceleyen bir çocuk, toprağın içinde hangi canlılar yaşadığını merak edebilir. Dikkatle gözlem yaparsa, topraktaki yuvarlak delikleri fark eder. Gözlemlerine devam ederse bu deliğin bir örümceğin ya da karıncaların yuvası olduğunu keşfedebilir. Bazı insanlar merak ve çevreyi gözlemek açısından doğal bir yeteneğe sahiptirler. Doğal yetenek fazla olmasa da, bu özellikler biraz dikkat, çaba, planlama ve deneme İle kazanılabilir. 2000’li yıllarda bilim, tıp ve teknoloji alanlarında sahip olduğumuz onca bilgiye karşın, hâlâ bilmediğimiz çok şey var. Kanserin ilacı bulunacak mı? Bilmiyoruz. Ama, kesin olarak bildiğimiz bir şey var. insan merakı, sorulan, çevresi hakkındaki gözlemleri ve yaratıcılığıyla pek çok rastlantıyı keşfe ve buluşa dönüştürebilir.

Hikayenin sonunda, Arşimetin dediklerini uygulayan Kral Hiero, tacın saf altından yapılmadığını anlar ve yılların altın ustasının kellesini gözünü kırpmadan alır. Bizim yurtta bu ustaların yer aldığı ve kellesi hala kafalarında olan ustalar kapalı çarşıda halen yaşamaktadır. Onları da Fuat anlatır size, ama şimdi değil, bir sonraki bölümde. Ne demişler hamam tası gümüşten, yeni çıktı Arşimet o işten.

Kaynak:

ozervarlik com

nkfu com

Author: RasitTunca

Bir yanıt yazın