Haram Aylar Nelerdir? Haram aylar neden haram kılınmıştır?

Haram Aylar Nelerdir? Haram aylar neden haram kılınmıştır?


Haram Nedir?

İslâm dininde kesin olarak yapılmaması istenilen şey. Çoğunluk İslam hukukçularına göre, haram; delâleti kesin olan âyetle mütevâtir ve meşhur hadisle veya zannî delil sayılan âhâd haberle (haber-i vâhid) de sabit olur. Çünkü zannî deliller itikad konusunda huccet sayılmazsa da, amel bakımından huccet sayılır. Hanefilere göre ise, haram ancak kesin delille sabit olabilir. Bu da; âyet, mütevatir veya meşhur hadis kabilinden olur. Kur’ân’da şöyle buyurulur: “Diliniz yalana alışmış olduğu için her şeye, “şu helaldir, bu haramdır” demeyin” (en-Nahl, 16/116). Bu âyette, yasak edilen duruma düşülmemesi için, haberi vâhid gibi zannî bir delille, yapılmaması kesin olarak istenilen şeye “tahrimen mekruh” adını verirler. Âyette şöyle buyurulur: ” Ey iman edenler, size açıklanınca, hoşumuza gitmeyecek şeyleri sormayın…” (el-Mâide, 5/101). Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Allah sizin için dedikoduyu, çok soru sormayı ve malı boşa harcamayı hoş görmedi” (Buhârî, İstikrâz,19). Tahrimen mekruh, vacibin karşıtıdır. Erkeklerin ipekli giymesi, altın yüzük takınması buna örnek verilebilir. İkincisi tenzihen mekruh adını alır ki, mendub’un karşıtıdır.

Ebû Hanîfe (ö. 150/767), Ebû Yûsuf (ö.182/798) ve İmam Muhammed (ö. I89/805) zannî delille sabit olan yasaklara “mekruh” demekle yetinirlerdi (Muhammed Ebû Zehrâ, Usûlü’l-Fıkh, Dârû’l- Fikri’l-Arabî tab’ı, tsz., s. 42).

Allah ve Rasûlünün bir şeyi yasaklaması şu tarzlarda olabilir:

1) Haramlık lafzı ile. “Size, analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz… (ile evlenmeniz) haram kılındı” (en-Nisâ, 4/23). “Vurularak öldürülmüş, yukardan düşmüş, boynuzlanmış ve canavar parçalayarak murdar ölmüş olan hayvanlar… size haram kılındı” (el-Mâide, 5/3). Bu ve benzeri âyetlerde bir şeyin yasaklanması, açıkça “haram” lafzıyla ifade edilir.

2) Helallığın kaldırılması ile. “Artık bundan sonra senin için başka kadınlar helal değildir” (el-Ahzâb, 33/52). Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: ” Müslüman bir kimsenin malını onun gönül rızası olmaksızın almak helal olmaz” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 72).

3) Nehiy sîğası kullanılmakla. “Zinaya yaklaşmayın, çünkü o, rezilliktir, kötü bir yoldur” (el-İsrâ;17/32).

4) Fiilden sakınmayı ifade eden bir lafızla. “Ey iman edenler, şarap, kumar, dikilitaşlar (putlar) ve şans okları sadece şeytanın işinden birer pisliktirler. Bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz” (el-Mâide, 5/90). Bu âyetteki “kaçının” sözü, yaklaşmayı yasaklayarak, bir şeyin haram olduğunu beliğ bir ifade ile ortaya koymaktadır.

Haramın Çeşitleri:

Bir şeyin haram kılınmasının esası, o şeyin zararlı olmasıdır. Yasaklanan bir şeyin zararlı yönü fazladır. Helal kılınanların ise faydalı yönü üstündür. Bir haramdaki zarar ya bizzat yasaklanan fiilin kendisinden kaynaklanır veya dolaylı yoldan bir sebebe dayanır. Buna göre haram, doğrudan ve dolaylı yoldan olmak üzere ikiye ayrılır.

a) Bizzat haram (haram bizatihi): Allah ve Rasûlünün geçici bir sebebe dayalı olmaksızın baştan itibaren ve temelden haram kıldığı fiildir. Zina, hırsızlık, ölü hayvan eti satma, evlenme engeli bulunanlarla evlenme gibi. Bunlardaki zarar, kendi bünyelerindeki kötülüğe dayanır. Doğrudan haramlar; genel olarak korunması zarûrî olan beş şeyi zedeleyen ve onlara zarar veren fiil ve hareketlerdir. Bu beş şey: Can, mal, akıl, din ve nesildir. Canı; öldürme yasağı, malı; hırsızlık, aklı; içki yasağı, dini; İslamî esasları temelinden bozan davranışların yasaklanması ve nesli de; zina yasağı korumuş olur.

b) Dolaylı haram (haram li gayrihi): Temelde meşru olduğu halde, haram kılınmasını gerekli kılan geçici bir durumla bağlantılı olan fiildir. Bu bizzat haram değildir, fakat bizzat haram olan bir şeye vâsıta olmaktadır. Meselâ; bir kadının avret yerine bakmak haramdır, çünkü zinaya sebep olmaktadır. Zina ise bizzat haramdır. Faizli satış haramdır, çünkü faiz bizzat haramdır. Bir menfaat karşılığı borç para vermek haramdır, çünkü faizciliğe götürür, bu ise haramdır. Birbirine mahrem olan iki kadını bir nikâh altında birleştirmek haramdır, çünkü bu, ikisi arasındaki hısımlık bağının, sıla-ı rahmin kopmasına sebep olur. Halbuki Cenab-ı Hak, “..Allah’tan ve hısımlık bağlarını koparmaktan sakının…” (en-Nisâ, 4/1) buyurarak sıla-ı rahmin devam ettirilmesini kesin olarak istemiştir (bk. en-Nisa, 4/36; er-Ra’d,13/25; en-Nahl,16/90; er-Rûm, 30/38; Muhammed, 47/22, 23). Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Bir kadın halası, teyzesi, erkek kardeşinin kızı veya kız kardeşinin kızı üzerine nikâh edilemez; eğer siz bunları yaparsanız, hısımlık bağlarını koparmış olursunuz” (Buhâri, Nikâh, 27; Müslim, Nikâh, 37, 39). Sıla-i rahmin kesilmesi bizzat haramdır, buna sebep olabilecek fiil ve davranışlar da dolaylı yoldan yasaklanmıştır (Muhammed Ebû Zehra, Usûlü’l-Fıkh, Dâru’l-Fikri’l-Arabîtab’ı, tsz., s. 43; Zekiyüddin Şa’ban, Usulü’l-Fıkh, Terceme: İbrahim Kâfi Dönmez, Ankara 1990, s. 216, 217):

Dolayısıyla haram, kimi zaman da ârızî bir halden ötürü olur. Gasbedilmiş bîr toprak üzerinde namaz kılmak, Cum’a namazı için ezan okunurken alış-veriş etmek gibi. Aslında alış-veriş bizzat haram değildir. Fakat Kur’ân’da; “Ey iman edenler, Cum’a günü namaz ipin çağrıldığınız vakit, Allah’ı anmaya koşun ve alım satımı bırakın” (el-Cum’a, 62; 9) buyurulduğu ve insanı namazdan alıkoyduğu için, yalnız sınırlı bir süre için yasaklama yoluna gidilmiştir. Başkasının dünür olduğu bir kızla evlenmek de caiz değildir, ancak ilk dünür olan vazgeçer veya kendisine olumsuz cevap verilmiş bulunursa, bu yasak kalkar. Hadiste şöyle buyurulur: “Sizden biriniz din kardeşinizin dünürlüğü üzerine dünürlük göndermesin. Ancak, dünür gönderen ondan önce vazgeçer veya kendisine izin verirse bu durum müstesnadır. “(Buhârî, Nikâh, 45, Büyû’, 58, Şurût, 8; Müslim, Büyû’, 8, Nikâh, 38, 39, 42). Aslında evlilik güzel bir şeydir ve İslâm’da teşvik edilmiştir. Ancak burada, başkasının kurmaya çalıştığı güzel münasebetleri engelleme ve bozma söz konusu olduğu için, böyle bir kızla evlenmek geçici olarak caiz görülmemiştir (Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslâm Hukuku, İstanbul 1983, s. 169-171).

Bizzat haram ile dolayısıyla haram veya bir ârız sebeble haramın hükümleri:

a) Bizzat haramın hükmü, fiilin temelden gayri meşrû sayılmasıdır. Mükellef bu fiili işlerse herhangi bir hukuki sonuç doğurmaz. İşleyen bakımından bir suç teşkil edeceği için, sadece günah ve dünyevî ceza sorumluluğu söz konusu olur. Fiili hiçbir olumlu sonuç bağlanmaz ve ulaşılmak istenen menfaat fiilin sahibi için hak olarak ortaya çıkmaz. Meselâ; zina fiili, nesep ve mirasçılığın sâbit olması için sebep teşkil etmez. Hırsızlık fiili de, hırsıza, çalınan mal üzerinde mülkiyet hakkı vermez. Yasak fiil akitlerle ilgili ise, akit bâtıl olur ve hukuki sonuçlarını doğurmaz. Meselâ; murdar et, şarap veya domuz eti için yapılan satım akdi İslâm hukuku nazarında bâtıldır. Mahrem hısımlardan birisi ile yapılan evliliğe, meşrû evliliğe ait olan mirasçılık ve nesebin sübutu gibi sonuçlar bağlanamaz. Çoğunluk İslâm hukukçularına göre, ayrıca zina cezası da uygulanır. Ebû Hanîfe ise, nesebin sahih ve sabit olmayacağını kabul ederken, nikâh şüphesinden dolayı, başka bir deyimle, eşlerin nikâh akdine güvenerek cinsel temasta bulunmalarını dikkate alarak, ayrılık tarihinden önceki birleşmelere bir ceza gerekmediğini söyler (Ebû Zehra, a.g.e., s. 44, 45; Hamdi Döndüren, a.g.e., s. 251 vd.).

Akit, dolayısıyla veya arız bir sebeple, haram sayılmışsa, bâtıl olmaz. Meselâ; çoğunluk İslâm hukukçularına göre, Cum’a namazı vaktinde yapılan bir akit geçerlidir. Başkasının dünür olduğu kızla evlenme akdi de böyledir. Bu akitler sadece günaha sebep olur. Fakat hukuki sonuçlarını da doğururlar. Hanbelileler, Zâhirîlere göre ise kökeninde yasak bulunan bu gibi akitler geçerli değildir. Yine, gasbedilmiş bir toprak üzerinde kılınan namaz sahihtir; ancak başkasının malını gasbetme günahı devam eder. Faizli alış-verişler de hanefilere göre fâsittir.

İbadetler konusunda fâsit-bâtıl ayırımı yapılmaksızın bir ibadetin ya sahih ya da gayri sahih olmak üzere iki durumda bulunabileceği konusunda görüş birliği vardır. Çoğunluk İslâm hukukçularına göre bu prensip akitler için de geçerlidir. Hanefîlere göre ise, bir akdin rükünlerinde bir eksiklik bulunursa bu âkit olur ve hukukî bir sonuç doğurmaz. Bir satım akdinde icap, kabul veya satılan mal unsurlarından birisinin bulunmaması gibi. Eğer eksiklik akdin şartında, yani vasıflarından birinde ise, sebep teşekkül etmiş olur ve bu buna bazı hukuki sonuçlar terettüp eder. Meselâ; vadeli satışta vade tarihinin belirlenmemesi akdi fâsit kılar. Bu eksikliğin giderilerek, akdin sahih hale getirilmesi mümkündür.

Çoğunluk İslâm hukukçularına göre ise, bir akitle ilgili nehiy bulunur veya Allah ve Rasulü tarafından emredilen şartlarda bir eksiklik olursa akit geçersizdir. Çünkü yasak bulunan yerde akit yapmak Allah’a isyandır. Böyle bir akit zarara sebep olmuşsa cezayı gerektirir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: ” Kim, bizim emrimize uymayan bir iş yaparsa merdud’tur. Kim dinimize, onda olmayan bir iş sokarsa merdud’tur” (Buhârî, İ’tisâm, 20, Büyû’, 60, Sulh, 5). Onlar hakkında yasak bulunduğu için faiz ve müşriklerle yapılan evlenme akdinin bâtıl olduğuna hükmetmişlerdir (Bu yasaklar ve iki tarafın delilleri için bk. el-Bakara, 2/221, 275; Gazzalî, el-Mustasfâ Bulak, Mısır,1322, II, 31; Pezdevî, Usûl, Keşfü’l-Esrâr kenarında, İstanbul 1308, I, 66; İbnü’l-Hümâm, et-Tahrîr, Kahire 1316-1317, I, 329).

Yüce Allah dünyayı ve semaları yaratmış ve insanoğlunun hizmetine sunmuştur. Bütün bu nimetlerden yararlânmada asıl olan bunların mübah olmasıdır. Şu âyetler yararlanmada cevazın genel olduğunu bildirir: “O, Allah, semalarda ve yerde ne varsa hepsini sizin emrinize amade kıldı” (el-Câsiye, 45/13). “O, yeryüzünü size boyun eğecek bir şekilde yaratandır. Arzın omuzlarında yürüyün ve onun rızkından yeyin” (el-Mülk, 67/15). Ancak bu genel yararlanma hakkı âyet ve hadislerde yer alan ve haramları bildiren hükümlerle sınırlandırılmıştır. Haram veya helalleri belirleme hakkı Allah ve Rasûlüne aittir. İnsanlara böyle bir yetki verilmediği âyette şöyle ifade edilir: “Ey iman edenler! Allâh’ın size helal kıldığı güzel ve temiz şeyleri kendinize haram kılmayın ve sınırı aşmayın” (el-Mâide, 5/87). “Dilleriniz yalana alıştığı için “bu helaldir”, ” şu haramdır” demeyiniz. Sonra Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Allah’a karşı yalan uyduranlar ise kurtuluşa eremez” (en-Nahl,16/116). Kendi düşüncesine göre, helalleri haram saymaya çalışan kimseleri Cenab-ı Hak şöyle uyarır: ” Bilgisizlik yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah’ın kendilerine verdiği rızkı, Allah’a iftira ederek haram kılanlar ziyana uğradılar, saptılar. Onlar doğru yola gelici de değildirler” (el En’am, 6/140).

Kur’ân’da haram olduğu bildirilen başlıca yiyecek ve davranışlar şunlardır:

“Allah size ancak ölüyü, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesilen hayvanın etini haram kıldı. Saldırmadan ve sınırı aşmadan, darda kalanın üzerine ise bir sakınca yoktur” (el-Bakara, 2/173).

“Vurularak öldürülmüş, uçurumdan düşmüş, boynuzlanmış ve canavar parçalayarak ölmüş olan hayvanlar -henüz ölmeden usulüne göre kesmeniz dışında-, dikili taşlar üzerine boğazlanan hayvanlar ve fal oklarıyla şans aramanız size haram kılındı” (el-Mâide, 5/3).

“Ey mü’minler!, şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), Şans okları, şeytan işi bir pisliktir. Bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz” (el-Mâide, 5/90).

“De ki, bana vahyolunanlar arasında, yiyen kimse için haram kılınmış bir şey bulamıyorum. Ancak, murdar ölmüş hayvan veya akmış kan yahut domuz eti ki bütün bunlar pistir, yahut da Allah’tan başkası adına kesilmiş bir fısk (hayvan) olursa bu durum müstesnadır. Ama kim darda kalırsa, başkasının hakkına saldırmamak ve zaruret sınırını da aşmamak üzere (bunlardan yiyebilir). Çünkü Rabbin bağışlayandır, esirgeyendir” (el-En’âm, 6/145).

“Kim Allah’ın haramlarına saygı gösterirse, o hareketi Rabbinin yanında kendisi için iyidir. Size açıklananlar dışındaki hayvanlar sizin için helal kılınmıştır. Artık o putperestlik pisliğinden ve yalan sözden kaçının” (el-Hacc, 22/30).

Aile hukuku ile ilgili haramlardan bazıları da Şunlardır: Bir kimse ile arasında ebedi mutlak evlenme engeli bulunan hısımlar âyette şöyle ifade edilir: “Size analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşin kızları, kız kardeşin kızları, sizi emziren analarınız, süt kız kardeşleriniz, kayın valideleriniz, gerdeğe girdiğiniz karılarınızdan olup, evlerinizde bulunan üvey kızlarınız eğer henüz gerdeğe girmemişseniz üzerinize bir vebal yoktur – kendi sulbünüzden gelen oğullarınızın karıları ve iki kız kardeşi bir nikah altında toplamanız haram kılındı” (en-Nisâ, 4/23).

Bu âyetin hükmüne göre üç mutlak evlenme engeli ve ebedi haramlık ortaya çıkmaktadır. Kan hısımlığı, sıhri hısımlık ve süt hısımlığı.

a) Kan hısımlığı: Bir erkeğe nesep veya hısımlık sebebiyle dört grup kadın haram olur,Bunlar; usûl: Annesi ve nineleri gibi, Fürû; kızı ve ilânihaye Torunları gibi, Kardeşleri ve kardeşin îlâhiyhâye çocukları gibi, Dede ve ninelerin ilk fürûu; hala, teyze, büyük hala ve büyük teyze gibi…

b)Sihri hısımlık: Sıhriyet, evlilik yoluyla meydana gelen bir hısımlıktır, Sonrada boşanma veya ölümle evlilik sona erse bile sıhri hısımlık ortadan kalkmadığı için, bu mutlak bir evlenme engeli teşkil eder, Sıhri hısımlar dört grupta toplanabilir:1)Üvey kızlar: Bir erkek dul bir kadınla evlenir ve cinsel ilişkide bulunursa, bu kadının önceki kocasından olan kızları veya torunları, bu üvey babaya ebedi olarak haram olur, 2) Kayın valideler: Mücerred nikâh akdi sonucunda, damatla kayın valide ve hanımı tarafından nineleri arasında ebedi evlenme engeli doğar, 3) Baba ve dedenin karıları; Bir kimse üvey anne veya nineleriyle ebedi evlenemez, Âyette şöyle buyurulur: “Babalarınızla evlenmiş olan kadınlarla evlenmeyin. Ancak câhiliyet devrinde geçen geçmiştir” (en-Nisâ, 4/22). 4) Gelinlerle evlenme yasağı vardır, Âyette şöyle buyurulur: “Kendi sulbünüzden gelmiş oğullarınızın karısı… size haram kılındı ” (en-Nisâ, 4/23). Ancak İslâm’da evlatlık muâmelesi yasaklanmış, evlatlığın boşayacağı kadınla, evlat edinen erkeğin evlenebileceği esası benimsenmiştir. İlk uygulama, Hz, Peygamber’in evlatlığı Zeyd’in boşadığı Zeynep binti Cahş’la olan evlenmesidir (bk. el-Ahzâb, 33/37).

c) Süt hısımlığı: İslâm hukuku kan ve sıhriyet yoluyla hısımlıktan başka, yabancı bir kadından süt emme yoluyla bir hısımlık çeşidi daha kabul etmiştir. Sütle kurulan bu bağ, çocukla süt ana ve diğer bazı hısımlar arasında evlenme engeli doğurur (bk. el-Bakara, 2/233; en-Nisâ, 4/23; Buhârî, Şehâdât, 7, Nikâh, 21; Müslim, Radâ,1).

Kendini Allah’ın yerine koyarak helalı haram, haramı helal yapan kimseler hakkında yüce Allah şöyle buyurur: “Onlar, hahamlarını, papazlarını ve Meryemoğlu İsa Mesih’i, Allah’tan başka Rabler edindiler. Halbuki onlar, ancak bir olan ve kendisinden başka ilâh bulunmayan Allah’â ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah, onların koştukları ortaklardan münezzehtir” (et-Tevbe, 9/31). Bu âyet nâzil olduktan sonra, daha önce Hıristiyan olarak Şam’a gitmiş bulunan Adıy b. Hatim et-Tâi Medine’ye geldi ve Hz. Peygamber’e âyeti okuyarak; hıristiyanların rahip ve hahamlarına ibadet etmediklerini, dolayısıyla burada ne anlatılmak istendiğini sordu. Nebî (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Onlar helalı haram, haramı helal yaptılar. Hıristiyanlar da onlara uydular. İşte bu, onlara ibadet etmeleridir” (İbn Kesîr, Muhtasaru Tefsîri İbn Kesîr, İhtisar ve tahk, Muhammed Ali es-Sâbûnî, Beyrut, 1402/1981, II, 137).

İslâm kötü, pis ve zararlı bir takım şeyleri, kötü fiilleri yasaklamakla kalmadı, kötülüğü kökünden yok etmek için harama götüren yolları ve vesileleri de haram kılmıştır. Yukarıda, dolaylı haram (haram li gayrihi) kısmında temas ettiğimiz gibi, harama düşürecek sebepler de yasaklanmıştır. Yaban bir kadınla bir erkeğin kimsenin gelemeyeceği kapalı bir yerde başbaşa kalması, kadınların tahrik edici süs ve giysilerle dışarı çıkmaları, müstehcen yazı, resim ve müziğin yasaklanması bunlar arasında sayılabilir.

Şüpheli şeylerden kaçınmak da harama karşı bir tedbirdir. Hadislerde şöyle buyurulur: “Helâl açıktır, haram da açıktır. Bu ikisi arasında şüpheli birtakım işler vardır” (Buharî, Büyû’, 3). “(Şüpheli şeylerden) senin gönlünü rahatsız eden şeyi bırak, rahatsız etmeyeni yap” (Tirmizî, Kıyâme, 60).

Mahrum Ne Demek, Tdk Sözlük Anlamı Nedir? Mahrum Kalmak Ne Demek?

Mahrum kelimesi Arapça kökenli bir sözcüktür ve Türkçede yerleşik olarak kullanılır. Özellikle taşımış olduğu anlam ile beraber mahrum kalmak kelime grubu üzerinden daha fazla değerlendirildiğini ifade etmek mümkün.

Mahrum Ne Demek, TDK Sözlük Anlamı Nedir?

Türk Dil Kurumu açısından mahrum kelimesine Türkçe üzerinden karşılık olarak, ‘Yoksun’ kelimesi ön plana çıkıyor. Aynı zamanda cümle içerisinde bu kelime sıfat olarak kullanılmaktadır. Amaca uygun olarak birçok farklı alan için değerlendirilebilecek önemli sözcüklerden biridir.

Mahrum Kalmak Ne Demek?

Mahrum kelimesi günümüzde daha çok mahrum kalmak sözcük grubu üzerinden ele alınmakta ve değerlendirilmektedir. Bu doğrultuda taşıdığı anlam şu şekilde ifade edilir;

– Yoksun kalma
– Belli bir şeye sahip olamamak

Yukarıda verilen anlamları ile beraber mahrum kelimesi ile beraber mahrum kalmak sözcük grubunu farklı yerlerde değerlendirmek mümkün.

Mahrum etmek Ne Demek? Mahrum etmek TDK sözlük anlamı nedir?

    Mahrum etmek TDK sözlüğe göre 1 farklı anlama sahiptir.

Mahrum etmek TDK sözlük anlamı şu şekildedir:

    yoksun bırakmak
    Mahrum etmek Cümle İçerisinde Kullanımı

    “Nitekim allem ettiler, kallem ettiler, beni buradan mahrum etmek için her şeyi yaptılar.” – Necip Fazıl Kısakürek



Haram Aylar Nelerdir? Haram aylar neden haram kılınmıştır?

İslam dininde kabul edilen bazı aylar haram olarak işaret edilmektedir. Haram aylar nedir, hangileridir ve bu aylar neden haram kılınmıştır? Birçok kişi tarafından bu soruların cevapları merak edilmektedir. İşte haram olan aylar ve bu ayların haram olmasının nedenleri.

Haram aylar genel bir ifade ile kendisine hürmet edilen aylar olarak da tanımlanabilir. Hac dönemlerinin savaşsız geçirilebilmesi için bazı aylar haram ay olarak kabul edilmiştir. Bir tür barış geleneği olarak kabul gören bu ifade cahiliye toplumundan gelmedir.

Haram Aylar Nelerdir?

Haram aylar; Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep olarak ifade edilir. Bu 4 ay boyunca cahiliye döneminde savaş yapmak yasaklanmıştır. Bu aylar çıkana kadar barış ortamı mevcudiyetini korur. Haram aylar ile en çok karıştırılan aylar ise 3 aylardır. Üç aylar Recep, Ramazan ve Şaban aylarıdır. Haram aylardan 3 tanesi birbirini takip eder. Bu neden ile bunlara birbirini takip eden anlamında SERD denir. Diğeri ise ayrı olduğundan yani münferit olduğundan FERD olarak adlandırılır.

Haram aylara dair hükümler Hz. İbrahim tarafından koyulmak ile hac vazifesinde olduğu gibi, aslında zaman içerisinde asıl amacından sapmıştır. Fakat İslamiyet’in yayılmasıyla yeniden asıl kimliğini bulmaya başlamıştır. Hz. Muhammet (S. A. V.) kendisine yani Müslümanlara yönelik bir savaş olmaması halinde haram aylarda savaşa girmekten uzak kalmıştır. Herhangi bir sefer sırasında haram aya girilmişse savaşa ara vermiştir.

Haram Aylar Hangileridir?

Kur’an, haram aylarda savaşmanın günah olduğunu açık ve net bir biçimde ifade etmektedir. Hac ibadetini yerine getirmek isteyen insanları yolundan çevirmenin ve ibadet eden kulların Mekke’den çıkarılması yasak kılınmıştır. Bu neden ile haram aylarda barışın sağlanması ve süre boyunca korunması büyük önem taşır.

Ayetlerde de açık açık haram aylarda savaş yapılmaması gerektiği ifade edilmektedir. Fakat haram aylarda Müslümanlara savaş açılması halinde Müslümanların, bu tür tehditlere karşılık vermesine de izin verilmektedir.

Kur’an’da haram aylardan farklı sebeplerden dolayı bahsedildiği görülmektedir. Özellikle “Haram aylar içinde kendinize zulmetmeyin.” ifadesi dikkati çeker.

Bundan iki farklı anlam çıkabilir. Birincisi; Haram ayların yerinin değiştirilmemesi (Cahiliye Arapları yapmıştır.), ikincisi; 12 ayın hepsinde zulümden uzak kalın fakat haram aylarda bunlardan büsbütün uzaklaşın.

Haram Aylar Neden Haram Kılınmıştır?

Haram aylar, kişilerin kötü alışkanlıklarından vazgeçmesinin yanı sıra ibadet etme alışkanlığı kazanması bakımından da büyük fırsatlar verir. Güzel alışkanlıklar edinerek bunu sürekli bir davranış biçimine dönüştürmek için önemli fırsatlar sunar. Haram aylarda, Allah’ın merhameti ve affı oldukça geniştir. Bu neden ile bahsi geçen ayların ibadet ve güzel ahlakla değerlendirilmesi önem taşır.

Kulların ibadetlerine kendilerini verebilmeleri ve Allah ile sürekli meşgul olabilmeleri açısında bu aylarda savaş haram kılınmıştır. Tüm bunlar güvenin tam anlamı ile tesis edildiği ortamlarda huzur içerisinde yapılır.

Özetle; kutsal ve özel zamanlar olarak kabul gören haram aylar; güzel ahlakın kazanılması, ibadetlerin artması, kişinin kulluğunu hatırlaması, kendi özüne yönelmesi ve şükretmesi açısından değerli zamanlar olarak kabul edilir. Denir ki; Yaradan kulunu severse faziletli zaman dilimlerinde kulunun faziletli işler ile meşgul olmasını sağlar.

Diyanet İşleri Başkanlığının haram aylar konusundaki açıklaması ise şu şekildedir. Haram aylar tabiri Kur’ân-ı Kerîm’de iki âyette çoğul (el-eşhürü’l-hurum: et-Tevbe 9/5, 36), dört âyette de tekil şekliyle (eş-şehrü’l-harâm: el-Bakara 2/194, 217; el-Mâide 5/2, 97) geçmektedir. Tevbe suresinin 2. âyetinde geçen “dört ay” (erbaatü eşhur) ifadesiyle de bir yoruma göre haram aylar kastedilmiştir.

Haram aylar tabiri çeşitli hadislerde de yer almaktadır. (bk. Wensinck, el-Muʿcem, “şehr” md.) Söz konusu dört ayın bu şekilde adlandırılması bu aylarda savaşın haram kılınması, işlenen sevap veya günahlara başka zamanlarda yapılanlardan daha fazla mükâfat veya ceza verilmesi, böylece yılın diğer aylarından farklı bir önem ve saygınlığa sahip bulunmaları sebebiyledir.

Harem

Harem (Osmanlıca: حرم همايون; Harem-i Hümâyun), II. Mehmed döneminde kurumsallaşan ve Osmanlı padişahının annesi, kız kardeşi, cariyeleri ve bunların hizmetkârlarının yaşadığı saray alanı. Osmanlı hareminde ortalama olarak 400 kadın bulunduğu, bu sayının 1600’e kadar çıkabildiği ifade edilmektedir. Devlet içinde yer edinmeye başlayan haremin İki temel fonksiyonu vardır;

Birincisi Padişah’ın aile yaşamını sürdürdüğü, padişah, şehzade ve devlet ileri gelenlerine cariye ve eş temin edilen yerdir. Fatih’le birlikte şehzadeler yabancı hanedanlar ile evlenmeyi bıraktıklarından bu çok önemli ve hanedanın devamı için vazgeçilmez bir fonksiyondur[kaynak belirtilmeli].

İkincisi bir okuldur. Enderun mezunu devşirme gençlerle sarayda eğitim almış cariyelerin evlendirilmesiyle eğitime dayanan bir aristokrasi kurulmuştur. Padişaha ve hanedana bağlı bir aristokrasi yaratılmasını sağlamak için cariyelerin eğitilmesini sağlayan kurumdur.

Osmanlı’da harem, herkesin giremediği bir ortamdı. Sözcük olarak harem ‘dokunulmaz, kutsal’ anlamına gelir. Bilinenin aksine Osmanlı’da ‘Harem-i Hümayun’, devlet adamları yetiştiren ‘Enderun’ mekteplerine paralel bir kurumdu.

Osmanlı haremine alınan hadım erkek hizmetçiler (tavaşiler) iki gruba ayrılmaktaydı: Ak Hadımlar ve Siyah hadımlar.

Beytül Haram Nedir?

Mukaddes, korunulan ve sakınılan ev. Mekke’de Kâbe’nin bulunduğu sahadaki mescidin adı. Buna haram denilmesi o sahaya saygı ve tazim göstermek vacip olduğu içindir. Kendisine karşı saygısızlık caiz olmadığı için Mekke’ye de Beled-i Haram denilmiştir.

Beytü’l-Haram ifadesi Kur’an-ı Kerîm’de iki defa zikredilir. Bunlardan birinde: “Ey iman edenler! Rablerinin lütuf ve rızasını arzu ederek Beytü’l-Haram’a doğru gelenlere saygısızlık etmeyin. ” (el-Mâide, 5/2) buyurularak, değil Beytü’l-Haram’a, oraya gelenlere bile saygısızlık edilmemesi emredilir. İkinci ayette “Allah Kâbe’yi, O Beytü’l-Haram’ı… insanlar için bir kıyam yeri kılmıştır.” (el-Mâide, 5/97) buyurulur.

Beytu’l-Haram Allah’ın insanlar için bir hayat kaynağı kıldığı, İslâm’ın şiar ve prensiplerini haykıracakları ve özellikle hac mevsiminde bütün İslâm düşmanlarına karşı tavırlarını ortaya koyacakları bir mekân kılmıştır. Beytu’l-Haram müslümanların yılda bir kez toplanıp bütün problem ve dertlerini görüşecekleri mukaddes yerdir.

Author: RasitTunca

Bir yanıt yazın