Peygamberimizin “Beni Nefsimin Eline Bırakma” Meselesi ve imamlar Meselesi

Peygamberimizin “Beni Nefsimin Eline Bırakma” Meselesi ve imamlar Meselesi

Selamünaleyküm

Peygamber Efendimiz bir hadisi şeriflerinde buyurmuşlar ki

“Ey Rabbim, beni göz açıp kapayasaya kadar, nefsimin eline bırakma, ve beni en yakın akrabama bile muhtaç etme”

(Ebu Dâvûd , “Edeb”,110)


Taife Akrabalarının yanına gidip de, taşlandığı vakit, rencide edildiği vakit, oradan dönerken Bu duayı yapmış.

Şimdi Peygamberimizin burada bahsettiği “nefsimin eline bırakma dediği” yerdeki nefis hangi nefis? Nefsin katmanları var, nefis bir çeşit nefis değil ki, tasavvuf ehli Bunu bilir ki, Kur’an’da da ayetlerle sabittir, Yusuf Aleyhisselam’ın söylediği sözdeki nefsi emmare
kötülüğü emreden bir nefis vardır, ondan daha aşağısı kötülükten zevk alan nefis emmara bir sui


وَمَآ أُبَرِّئُ نَفْسِىٓ ۚ إِنَّ ٱلنَّفْسَ لَأَمَّارَةٌۢ بِٱلسُّوٓءِ إِلَّا مَا رَحِمَ رَبِّىٓ ۚ إِنَّ رَبِّى غَفُورٌ رَّحِيمٌ


Ve mâ uberriu nefsî, innen nefse le emmâretun bis sûı illâ mâ rahime rabbî, inne rabbî gafûrun rahîm

“Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” dedi (Yusuf).

(Yûsuf Suresi 53)

Ondan bir yukarısı,  emmare nefisten bir Yukarısı, “levvame nefistir”  ki hata yaptığını bilen nefistir ve Hatasından dolayı pişman olur şöyle şöyle yaptım da şöyle şöyle oldu Keşke yapmasaydım da olmasaydı diyebilen nefis

فَدَلَّىٰهُمَا بِغُرُورٍ ۚ فَلَمَّا ذَاقَا ٱلشَّجَرَةَ بَدَتْ لَهُمَا سَوْءَٰتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِن وَرَقِ ٱلْجَنَّةِ ۖ وَنَادَىٰهُمَا رَبُّهُمَآ أَلَمْ أَنْهَكُمَا عَن تِلْكُمَا ٱلشَّجَرَةِ وَأَقُل لَّكُمَآ إِنَّ ٱلشَّيْطَٰنَ لَكُمَا عَدُوٌّ مُّبِينٌ

قَالَا رَبَّنَا ظَلَمْنَآ أَنفُسَنَا وَإِن لَّمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ ٱلْخَٰسِرِينَ

Fedellâhumâ bi gurûr(gurûrin), fe lemmâ zâkâş şecerete bedet lehumâ sev´âtuhumâ ve tafikâ yahsıfâni aleyhimâ min varakıl cenneh(cenneti), ve nâdâhumâ rabbuhumâ e lem enhekumâ an tilkumeş şecereti ve ekul lekumâ inneş şeytâne lekumâ aduvvun mubîn

Kâlâ rabbenâ zalemnâ enfusenâ ve in lem tagfirlenâ ve terhamnâ le nekûnenne minel hâsirîn

Bu sûretle onları kandırarak yasağa sürükledi. Ağaçtan tattıklarında kendilerine avret yerleri göründü. Derhal üzerlerini cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar. Rab’leri onlara, “Ben size bu ağacı yasaklamadım mı? Şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi?” diye seslendi.

(Hz Adem ile Havva) Dediler ki: “Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.”

(Araf Suresi 22-23. Ayet)


فَأَكَلَا مِنْهَا فَبَدَتْ لَهُمَا سَوْءَٰتُهُمَا وَطَفِقَا يَخْصِفَانِ عَلَيْهِمَا مِن وَرَقِ ٱلْجَنَّةِ ۚ وَعَصَىٰٓ ءَادَمُ رَبَّهُۥ فَغَوَىٰ

ثُمَّ ٱجْتَبَٰهُ رَبُّهُۥ فَتَابَ عَلَيْهِ وَهَدَىٰ

Fe ekelâ minhâ fe bedet lehumâ sev’âtuhumâ ve tafıkâ yahsıfâni aleyhimâ min varakıl cenneti ve asâ âdemu rabbehu fe gavâ.
Summectebâhu rabbuhu fe tâbe aleyhi ve hedâ.

Bunun üzerine onlar (Âdem ve eşi Havva) o ağacın meyvesinden yediler. Bu sebeple ayıp yerleri kendilerine göründü ve cennet yaprağından üzerlerine örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine isyan etti ve yolunu şaşırdı.

Sonra Rabbi onu seçti, tövbesini kabul etti ve ona doğru yolu gösterdi.

(Tâhâ Suresi 121-122. Ayet)

Ondan bir üstteki nefis “nefsi mülhime” dir ki, meleklerin tiyo verdiği nefis, yani daha doğrusu, ilk Melek grubu, vicdanının sesini duyan nefis.
Bu konuya delilimiz de Peygamberimize bedevinin bir tanesi gelir, yani çölde yaşayan, Deve güden, ve şehire az inen, bizim Yörük dediğimiz, çölün yörükleri olan, Bedevi  birisi gelir ve Peygamberimize der ki :

“Ya Muhammed, sen peygamber’mişsin, ben kabul ettim, Bana dinden öyle bir şey öğret ki, ben onunla, çölde develerimle olduğum zaman, ibadetimi yapabileyim, ama ben buraya her zaman gelip gidemem, Bana özel bir şey ver ki, ben onunla ibadettiğim zaman, buraya herzaman gelip gitmeme gerek kalmasın” babında, minvalinde bir dua ve istek yapar.
Peygamberimiz de ona cevaben der ki:

“Bir şey yapacağın zaman, vicdanına bak, kalbine bak, eğer kalbin veya vicdanın onu doğruluyorsa, onu yap, Eğer vicdanın ve kalbin o na yanlış diyorsa, o nu yapma, o’ndan sakın” demiş.

Yani bedevinin dini Diyaneti Hepsi bu hadis.
O Bedevi ve Bedevi gibileri, cennete kavuşturacak güzel amel, işte tek bir amel, yani nefsi mülhime dir diyor, yani ilham alan nefis, kimden Vicdan meleğinden.

Yine Peygamberimiz buyurmuşlar :

“Allah’tan korkmuyorsan, kullardan da Utanmıyorsan, dilediğini yap” demiş
yani vicdan polisin çalışmıyorsa, İstediğini yap o zaman, yani bu sana İstediğini yapmaya Cevaz değil, bilhass,a öyle yaparsan, kendi cehennemini hazırlarsın, demektir bu.

O ndan da bir üst nefis “nefsi mutmainne” dir ki, yani artık tatmin olmuş, Doymuş nefis.
Kur’an’da Ayet vardır Kalpler ancak Zikir ile doyar

ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُم بِذِكْرِ ٱللَّهِ ۗ أَلَا بِذِكْرِ ٱللَّهِ تَطْمَئِنُّ ٱلْقُلُوبُ

Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh(zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb

Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah´ın zikriyle mutmain (tatmin) olanlardır. Haberiniz olsun; kalbleri yalnızca Allah´ın zikriyle mutmain (tatmin) olur.

Tatmin olmak : Doymak manasında, Kalpelrin gıdası zikirdir minvalinde yani..


Mide ancak yemek içmekle doyar, böbrek su içmekle doyar, beyin şeker ile doyar, saçlar yağ ile doyar, ferç uzuvları sex yapmak ile doyar, gözler güzele bakmak ile doyar, ama kalp Zikir ile doyarmış.

Öyle olunca belli süre zikir fikir ile meşgul olduğun zaman, işte nefsi mülhime’den sonraki makam olan, mutmain ve makamına yükselirsin, artık bir üst meleğin Sesini duymaya başlarsın, Yani Allah’ın oldurduğu şeylerden şüphe etmezsin, kalbin mutmaindir yani,
olan olaylara pozitif gözle bakaraktan dersin ki :
“Vardır bir hikmeti, ben bilmiyorum şimdi ama, Öyle olduysa, vardır bir hikmeti”
meselesine gelmiş oluruz.

Allah yanlış yapmaz, Allah hata yapmaz, Kader, yani kadere inanmak, burada başlar, gerçek olaraktan kadere inanmak burada başlar, Yani takdirin Allah’ın olduğuna inanmak, burada başlar, mutmain de nefisten sonra, neydi imanın altı şartından birisi “Hayri ve şerrihi minallahi Teala”  yani hayrın da şerrin de Allah’tan olduğuna iman etmek, ancak mutmain nefis olduktan sonra başlar, ve artık o zaman üst Melek grubu, atomların Sesini duymaya başlarsın, yani sana Bu sefer işaretler,  sadece ilham, ses ile olmaz, görüntülü, ses, video, insan, hayvan, kuş, kurt, toprak, taş,.. her şey Sana işaret ve tiyo verebilir, yani Sen onların sözünü tuttukça, onlar sana ilham etmeye, bilgi vermeye devam ederler, ne zaman onların sözünden çıktın, ve onlara itiraz ettin, ya da duymazlıktan geldin, onlar da seni bırakırlar.

O’ndan da bir üstteki Nefesin Makamı, “Raziye ve Marziye” nefislerdir ki, kur’an-ı Kerim’de bu  Bir önceki ile birlikte bu üç nefis, Fecir suresinde geçer,

يَٰٓأَيَّتُهَا ٱلنَّفْسُ ٱلْمُطْمَئِنَّةُ  ٱرْجِعِىٓ إِلَىٰ رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً فَٱدْخُلِى فِى عِبَٰدِى وَٱدْخُلِى جَنَّتِى

Yâ eyyetuhen nefsul mutmainneh. İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeh. Fedhulî fî ibâdî. Vedhulî cennetî.

Ey Doymuş nefis Dön Rabbine, Sen Rabbinden razı, Rabbinde senden razı olarak gir cennete ya da cennetime ayeti

(Allah, şöyle der : ) “Ey huzur içinde olan nefis! Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön! (İyi) kullarımın arasına gir. Cennetime gir.”

(Fecr Suresi 27-28-29-30. Ayet)

Burada bunu örneklendirirsek, açıklarsak :

Mesela dışarıda, doğada kaldın, ve sıcak, ağzın dilin kurudu, susadın, suyunda yok, Oradan bir Kervan geçiyordu, sana baktılar ki, susamış, halinden bildiler, çıkardılar bir bardak su verdiler, soğuk su, içtin suyu, susuzluğun gitti, Sen onlardan razı oldun, ve dedin ki

“Allah sizden razı olsun”

işte sen Onların yaptığı amelden razı, onlar da, sana su verip, senin susuzluğunu gidermekten razı, ve su girdi canına da, artık tekrar cennete kavuştun, dünyada yaşam buldun, örnek bu şekilde, yani şimdi ikisi de razı değil mi, Sen ondan razı, O da senden razı, O da senin susuzluğunu giderdiğinden memnun, Allah’a karşı bir ibadet, bir güzellik, bir hayır yaptığından dolayı memnun, Sen de ondan memnunsun, işte gir cennete artık, cennette güzel güzel yaşayın. Bu da iki nefis makamının örnekle açıklamasıydı, yani bunların üstünde de nefisler var, nefsi Kamil, nefsi Safiye, İhsan makamı, marifet Makamı..
Belki 124.000 dereceye kadar çıkabilirsin, çünkü 124.000 peygamberin her birisinin derecesi farklı, neden “Musa kelimullah” ta “İbrahim halilullah” ve Muhammed de “Habibi Allah” aynı mı, hepsi aynı olsaydı, hepsini habiballah ya da kelimallah derdik, birine kelimallah diyoruz, öbürüne halilullah, öbürüne habib Allah diyoruz, o zaman demek ki hepsinin Allah katında kat sayıları farklı, O yüzden 124.000 peygamber olduğuna göre, 124 bin nefis makamı olabilir, bu bir keşfi bilgidir delillendiremem.

şimdi Peygamberimizin orada dediği, “beni nefsimin eline bırakma” dediği nefis, Bunlardan hangisi olabilir, sizce Raziye Nefisin eline bırakma der mi, Öyle Rabb’inden razı olan, ona yapılan hayırdan razı olan birisinden birisinin yanında bırakma diyebilir mi, yahut da bak yukardaki örnekete, o razı olmuş ki, ona bir hayır yapmışlar, onun yanından olmak istemezsen, Suyu veren kimse olmaz, beni onun yaninda bırakma dediğin zaman, Marziye Raziye makamına bırakma dediği zaman, susadığın zaman su verip de, ondan Su içince,  susayana su verdim, suya kandırdım(doyurdum) diye mutlu olacak insan bulamazsın denek olur. Demek ki Peygamberimiz orada “beni nefsimin eline bırakma dediği nefis” aynı Hz Yusuf’un da sızlandığı, vaveylan ettigi emmare nefis, kötülüğü emreden nefisten bahsediyor, Yukarıdaki nefis makamlarından değil, oradaki (Taifte) onun akrabaları, çocuklara emredip, onu taşlatıyorlar, yani o nefis o düşmüş Nefis makamına  onun akrabaları düşmüş, emmare nefis makamındalar, kötülük emrediyorlar, onların eline bırakma diye Ondan dolayı öyle diyor peygamberimiz o düşmüş nefisten dolayı.

Yine nefis meselesinde, nefsin ile başbaşa seni hiç bırakmazsa,  insan eşiyle birlikte olamaz, nefsi uyanmaz, cima edemez, İnsanoğlu çoğalamaz, çocuk yapamaz, çünkü :
“Allah beni görüyor, bana bakıyor” diye aklından bunu çıkaramazsan, Allah bakarken, nasıl soyunupda hanımın ile cima yapacaksın, nefsin de uyanmaz, korkusundan uyanmaz, nefsin korkudan uyanmaz hale gelir, eşinle birlikte olamazsın, hanımın da uyanmaz, birlikte olamaz seninle, Ondan sonra çocuk da olmaz. Yani Allah bizi bir an unutturuyor, nefsimiz ile başbaşa bırakıyor da, nefsimiz uyanıyor, Çocuk yapıyoruz İnsanoğlu soyu ürüyor, Yani bu duanın gerçek manasını bilmeyen kimseler, Bu duayı yapmasın, dilden değildir, Bu dua kalptendir, ve manasını bilmek lazım.

İmamlar Meselesi

Yine İmamlar meselesine gelince, geçen haftalarda sohbetimizde bahsettik, Ben cahillerin imamı olmak istemiyorum, Ben akıllı insanların imamı olmak istiyorum. o yüzden Kur’an’daki o ayeti, o Zikiri Ben okumam, onu Nihat Hatipoğlu okumuş, cahil cühela’nın imamı olmuş diye biraz laf etmiştim. Ve küstürdük birilerini galiba, Yani buradan kastım, yani Ebu Cehil gibi cahilden bahsetmiyorum, yani eğitim almamış, nasıl diyeyim şimdi, Nihat Hoca bir konuyu anlatıyor, 30 kişi 40 kişi var, hepsi dinliyorlar, fakat 15 dakika sonra aynı soruyu öbür taraftan birisi kalkıyor, o da soruyor, oraya niye geldin, niye dinlemiyorsun, Niye anlamadın, yahut niye aynı soruyu soruyorsun, Hoca da diyor az önce sormuştunuz zaten, ya da geçen hafta söylemiştik bu soruyu sordulardı diyor.. Şimdi yani, bu cahillik değil de ne acaba bu? Tamam Nihat hoca profesördür, Üniversitede ders veriyordur, Üniversite öğrencileri de vardır Onun, ama işte yaptığı bir duayı, Ben onun dilinden duymuştum, o ayeti arıyorum vermiyor google şimdi,  beni müttakilerin imamı et ayetini veriyor O da neredeymiş Furkan suresinde  geçen ayeti veriyor,


وَالَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ اَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ اَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّق۪ينَ اِمَامًا

Türkçe Okunuşu * Velleżîne yekûlûne rabbenâ heb lenâ min ezvâcinâ veżurriyyâtinâ kurrate a’yunin vec’alnâ lilmuttekîne imâmâ(n)
1. Ömer Çelik Meali Onlar: “Ey Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve zürriyetimizden gözümüzü aydınlatacak, gönlümüzü sevindirecek sâlih kimseler ihsân eyle! Bizi takvâ sahiplerine önder yap!” diye duâ ederler.

(Furkân Suresi 74. Ayet)


Furkan sonrasında geçen benim müttakilerin Allah’a yakın gelenlerin imamı eyle ayetini veriyor , Halbuki ben Nihat hocanın dilinden başka bir buna benzer dua duydum. benim Bilmem kimlere (müslümanlara olabilir mesela) imam et diye bir dua var, ayet var. ben onu okurken duydum onun dilinden.

Mesela :

Yani şimdi çiftçilik yapanlar bilir ki, annat diye bir şey vardır, sapları kaldırıp patozun içine atmak için toplar biraraya,
ondan daha küçüklere toplamak için tırmık vardır, Tarladaki yere dökülen boynu kırılmış başakları toplarsın Onunla da,

Bütün sapları annat ile toplarsın bir araya getirirsin, tırmıklada boynu kırılmış başakları bir araya getirirsin,

ondan sonra patozun içine atarsın, patozun içinde, patoz onları parcalar, sonra, sap ile samanın ayrıldığı yere gelir,

yani burada da kalbur göreve girer,

Kalbur kalbur samanları ölçmek içindir, kalbur bir elektir ve biraz büyük bir gözelidir (delikleri büyük yani), O da saman ölçerken kullanılır ki, mesela iki kalbur saman ver dersin. ve yani üstte saman kalır  onunla elediğin zaman saman aşagi geçmez, aşagiya buğday  geçer, samanlar üstte kalır,

Ondan biraz incesi vardır, O nunla da, unu ellersin, kepekler üstte kalır, işte dediğim burada ki, Sen kimin imamı oldun, kepeklerin mi? bütün sapların mı? boynu kırık başakların mı? ya da buğdayın mı? kimin imamısın sen, ya o da pasta unu, en ince  elekten geçmiş un, üstündeki en ince kepeği de almışsın, neydi o nişasta, nişasta eleği, Sen eliğin hangisisin, nesin kimin imamısın, Sen kimleri bir araya getirdin topladın, senin içinde kimler var, Mesela şimdi Celal Hoca diye birisi var, Profesör, oda ama evrimci coğrafyacı Bilmem neci, Sen dinci, öteki tıpçı, herkesin farklı bir grubu var,cem eğittiği  bir grubu var, imamı olduğu grubu var, o gün diyor sizi imamlarınız ile çağırırız :


يَوْمَ نَدْعُوا كُلَّ اُنَاسٍ بِاِمَامِهِمْۚ فَمَنْ اُو۫تِيَ كِتَابَهُ بِيَم۪ينِه۪ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَقْرَؤُ۫نَ كِتَابَهُمْ وَلَا يُظْلَمُونَ فَت۪يلًا

Yevme ned’û kulle unâsin bi imâmihim, fe men ûtiye kitâbehû bi yemînihî fe ulâike yakreûne kitâbehum ve lâ yuzlemûne fetîlâ


Bütün insanları kendi önderleriyle (imamlarıyla) birlikte çağıracağımız günü hatırla. (O gün) her kime kitabı sağından verilirse, işte onlar kitaplarını okurlar ve kıl kadar haksızlığa uğratılmazlar.

(İsrâ Suresi 71. Ayet)

Sen boynu kırıp başakların imamı mı olmamışsun, yahut da, sap ile samanin karıştığı yerde mi kalmışsın, un musun, ekmeğin imamımısın, kimin imamısın, o gün kimleri topladın, altında kimleri Cem ettin, işte  dönüp arkaya  bakmak lazım, yani döneceksin ardına bakacaksın, Ben kimlerin imamıyım diye, ama yinede şükretmek lazım, nice peygamberler varmış ki, arkasında bir tane ümmeti, inanan ümmeti olmayan peygamberler varmış, bugün kü insanların hepsi, arkasına cemaat toplamış, 1000 kere şükretsin, Yani bir tane cemaati olmayan peygamber varmış, peygamber bizim bugünkü insanların 50 kat 100 kat büyüğü, Öyle ki peygamberin cemaatı yok, bugün kü adamın 3 kişi 5 kişi En azından Facebook arkadaşı Twitter arkadaşı var, yani evet bu meseleyi de bu şekilde anlatmış olduk vesselam


Bu bir Karoglan Raşit Tunca Makalesidir

Raşit Tunca

Schrems,17.02.2023

Author: RasitTunca

Bir yanıt yazın