Mübarek Gün ve Gecelerde Yapılması Hoş Görülen ibadet ve Zikirler

Mübarek Gün ve Gecelerde Yapılması Hoş Görülen ibadet ve Zikirler

Mübarek gün ve gecelerde yapılması tavsiye edilen ibadetleri yerine getirerek, bu faziletli günleri ihya edebilirsiniz.

Mübarek gün ve gecelerde yapılacak ibadetler:
1. NAMAZ KILMAK

İbadetle ihya edilmesi daha kuvvetli faziletli gün ve gecelerde nafile ve kaza namazı kılınması tavsiye edilir. Ahiret yolcusunun bu geceleri boş geçirmesi münasip değildir. Çünkü bunlar, hayır mevsimleri ve kârı bol olan gün ve gecelerdir.

Cenab-ı Hak şöyle buyurur:

“Ey iman edenler! Sabrederek ve namaz kılarak Allah’tan yardım dileyin. Şüphe yok ki, Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara, 153)

Âsım bin Damre (r.a) anlatıyor:

“Hz. Ali’ye Peygamber Efendimiz’in gündüz kıldığı nâfile namazları sorduk.

«– Siz ona güç yetiremezsiniz» dedi.

«– Olsun, sen bize anlat, gücümüz yettiği kadarını yaparız» dedik. Şöyle anlattı:

«– Resulullah sabah namazını kılınca biraz bekler, Güneş biraz yükselince iki rekât namaz kılardı. Biraz daha yükselince dört rekât daha kılardı. Güneş tam tepeden batıya doğru meyledince öğle namazından önce dört rekât, öğleden sonra da iki rekât kılardı. İkindiden önce de dört rekât kılar, iki rekâtta bir mukarreb meleklere, nebîlere ve onlara tâbî olan mü’min ve Müslümanlara selâm verirdi. İşte bu 16 rekât Peygamber Efendimiz’in gündüz kıldığı nâfile namazlardı. Bunlara hakkıyla devâm eden ne kadar azdır!”

Habîb bin Ebî Sâbit, bu hadisi rivâyet eden Ebû İshâk’a:

“–Ey Ebû İshâk, rivayet ettiğin bu hadis senin mescidin dolusu altından daha kıymetlidir” demiştir. (Ahmed, I, 85)
2. KUR’AN-I KERİM OKUMAK

Allah dostları mübarek gün ve gecelerde çokça Kur’ân-ı Kerîm okunmasını tavsiye buyurmuşlardır.

Ayet-i kerimede şöyle buyrulur:

“Kur’an’ı tane tane, açık açık oku!” (Müzzemmil, 4)

İbn-i Mesut‘tan (r.a.) rivayet edildiğine göre, Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:

“Kim Kur’ân-ı Kerîm’den bir harf okursa, onun için bir iyilik sevabı vardır. Her bir iyiliğin karşılığı da on sevaptır. Ben, elif lâm mîm bir harftir demiyorum; bilâkis elif bir harftir, lâm bir harftir, mîm de bir harftir.” (Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’ân 16)

İbn-i Abbas’tan (r.a.) rivayet edildiğine göre, Resûlullah şöyle buyurdu:

“Kalbinde Kur’an’dan bir miktar bulunmayan kimse harap ev gibidir.” (Tirmizî, Fazâilü’l-Kur’ân 18)
3. ORUÇ TUTMAK

Oruç, sayılı günlerdedir. Oruç haricinde mü’minin her ameli kendisi içindir. Bu nedenle mü’min mübarek günleri oruç tutarak değerlendirmelidir.

Hadis-i şerifte naklediliyor:

«Aziz ve celîl olan Allah “İnsanın oruç dışında her ameli kendisi içindir. Oruç benim içindir, mükâfatını da ben vereceğim.” buyurmuştur.» (Buhârî, Savm 9; Müslim, Sıyâm 163)
4. DUA ETMEK

Mübarek gün ve geceler, Rabbimize dua ve niyazda bulunma zamanlarıdır.

Ayet-i kerîmede buyrulur:

“(Ey Resûlüm!) De ki: Sizin dua ve niyâzlarınız olmazsa, Rabbim size ne diye değer versin?” (el-Furkân, 77)

Yine Rabbimizin verdiği nimetlere hamd ve şükür halinde bulunmayı unutmamalıdır. Nitekim hadis-i şerifte duânın kabul olmasının iki şartından birinin hamd diğerinin de salavat olduğu bildirilmiştir.

Bir defasında Resûl-i Ekrem Efendimiz, sahâbîlerden birinin Allah’a hamd ve Resûlü’ne salavat getirerek duaya başladığını gördüğünde, onu takdîr ederek:

“–Ey namaz kılan zât! Dua et, (duana hamdele ve salvele ile başladığın müddetçe) duan kabûl olunur.” buyurmuştur. (Tirmizî, Deavât, 64/3476)
5. TEVBE İSTİĞFAR ETMEK

Mübarek gün ve gecelerde bolca tövbe istiğfar etmeliyiz. Tevbe, Hakk’a dönüş demektir. Hakk’ı unutan ya da O’ndan gafil olan bir kulun, girdiği yanlış yolun farkına varıp yüzünü ve gönlünü Rabbine yöneltmesi ve affını dilemesidir. Böyle bir kulun kalbi büyük bir nedâmetle, için için yanar ve ılık gözyaşlarıyla Rabbine gönlünü açar. İşte bu yanış ve pişmanlık “tevbe”dir. Ardından af dilemek için kalplerden taşan niyazlar da “istiğfar”dır.

Başta peygamberler olmak üzere bütün velîler, sâlihler ve sâdıklar; darlıkta ve bollukta, kederde ve sevinçte dâimâ Cenâb-ı Hakk’a ilticâ etmişler ve O’na niyâz hâlinde bulunmuşlardır.

İbn-i Ömer (r.a.) şöyle der:

“Biz, Resûlullah Efendimiz’in bir mecliste yüz defa:

«Allah’ım! Beni bağışla ve tevbemi kabul buyur! Çünkü Sen tevbeleri çok kabûl eden ve çok merhamet edensin.» dediğini saymıştık.” (Ebû Dâvûd, Vitir, 26/1516; Tirmizî, Deavât, 38/3434)

Allah’a yöneliş ve kalbin ulvî bir seviye kazanmasında mühim bir yeri olan istiğfar, mânevî kirlerden temizlenmenin de en mühim vâsıtasıdır. Makbûl bir tevbe, kul ile Rab arasındaki engelleri ve perdeleri kaldırır, Allah Teâlâ’nın sevgisine mazhar eder. Nitekim Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır:

“Şüphesiz Allah, çok tevbe eden ve çok temizlenenleri sever.” (el-Bakara, 222)

“Onlar, bir kötülük yaptıkları veya kendilerine zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe ve istiğfâr ederler. Zâten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar işledikleri günahta bile bile ısrâr etmezler.” (Âl-i İmrân, 135)
6- HAMD ETMEK VE ŞÜKÜR HALİNDE BULUNMAK

Mübarek gün ve gecelerde Allah’a çokça hamd etmeli ve şükür halinde bulunmalıyız.

Ayet-i kerimede: “Ölümsüz ve daima diri olan Allah’a güvenip dayan. Onu hamd ile tesbih et.” (Furkân, 58) buyrulmaktadır.

Resûl-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Meşrû işlere Allah’a hamd ile başlanmazsa hayır ve bereketi kesilir.” (İbn-i Mâce, Nikâh, 19; Ebû Dâvud, Edeb, 18)

“Şükür, imanın yarısıdır…” (Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 107)

“Cenâb-ı Hakk’ın nîmetlerine hamd ü senâ, insanı nîmetin zevâlinden emîn kılar.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağir, no: 3836)

“Allah’a hamdetmek şükrün başıdır. Allah’a hamdetmeyen bir kul O’na şükür etmemiştir.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-Sağir, no: 3835)
7. ALLAH’I ÇOKÇA ZİKRETMEK

Mübarek gün ve gecelerde Allah’ı zikretmeye daha çok önem verilmelidir.

Ayet-i kerimelerde şöyle buyrulur:

“Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, yüksek olmayan bir sesle, sabah-akşam Rabbini an. Gâfillerden olma!” (el- A’raf, 205)

“Rabbinin ismini zikret ve bütün varlığınla O’na yönel.” (el-Müzzemmil, 8)

“…Allah’ı zikretmek, elbette en büyük ibadettir…” (el-Ankebût, 45)

Peygamber Efendimiz de şöyle buyurur:

“Allah’ı sevmenin alâmeti, Allah Teâlâ’yı zikretmeyi sevmektir.” (Suyûtî, el-Camiu’s-Sağîr, II, 52)

“Yeryüzünde Allah Allah diyen biri var oldukça, kıyamet kopmayacaktır.” (Müslim, İman, 234/148)
8. SALAT Ü SELAM GETİRMEK

Resûlullah Efendimiz’e salavat getirmeyi Allah Teala emretmiştir. Ayrıca hadis-i şeriflerde salavat getirenin bütün sıkıntılarının giderileceği, günahlarının bağışlanacağı bildirilmiştir.

Nitekim ayet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Şüphesiz ki Allah ve melekleri, Peygamber’e çokça salât ederler. Ey müminler! Siz de O’na salavat getirin ve tam bir teslimiyetle selâm verin!” (el-Ahzâb, 56)

Übey bin Kab (r.a.) diyor ki:

“Hazret-i Peygamber’e:

«– Ya Resûlallah! Ben sana çok salavat-ı şerîfe getiriyorum. Acaba bunu ne kadar yapmam gerekir?» diye sordum.

«– Dilediğin kadar yap.» buyurdu.

«– Dualarımın dörtte birini salavat-ı şerîfeye ayırsam uygun olur mu?» diye sordum.

«– Dilediğin kadarını ayır. Ama daha fazla yaparsan senin için hayırlı olur.» buyurdu.

«– Öyleyse duamın yarısını salavat-ı şerîfeye ayırayım.» dedim.

«– Dilediğin kadar yap. Ama daha fazla yaparsan senin için hayırlı olur.» buyurdu. Ben yine:

«– Şu hâlde üçte ikisi yeter mi?» diye sordum.

«– İstediğin kadar. Ama artırırsan senin için iyi olur.» buyurdu.

«– Öyleyse duaya ayırdığım zamanın hepsinde sana salavat-ı şerîfe getirsem nasıl olur?» deyince:

«– O takdirde Allah bütün sıkıntılarını giderir ve günahlarını bağışlar.» buyurdu.” (Tirmizî, Kıyâmet, 23)
9. SADAKA VERMEK

Allah yolunda infakta bulunup sadaka vermenin kişiyi pek çok tehlike ve belâlardan muhâfaza edeceği, buna ilâveten sadaka sahibini muhabbetullâh’a nâil eyleyeceği unutulmamalıdır. Mübarek gün ve geceler sadaka vermeye en güzel vesilelerdir.

Zira ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur:

“Allah yolunda infâk edin! Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Bir de ihsanda bulunun. Zira Allah, muhsinleri (iyilikte bulunan, işini güzel yapan ve ihsan şuuru ile yaşayanları) sever.” (el-Bakara, 195)

Peygamber Efendimiz zengin-fakir her mü’mini infâka teşvik eder, bir hurmadan başka bir şeyi olmayan için mü’min şöyle buyururdu:

“Yarım hurmayla da olsa cehennem ateşinden korunun, onu da bulamazsanız güzel ve hoş bir söz ile korunun.” (Buhârî, Edeb, 34)

Hz. Peygamber (s.a.s.), bazı mübarek gün ve gecelerin değerlendirilmesini tavsiye etmiştir (Tirmizî, Savm, 39). Ancak bu gün ve gecelere ait özel bir namaz veya ibadet şeklinden bahsetmemiştir. Bu bağlamda mübarek gün ve geceleri, bağışlanma ve hayatımıza çekidüzen vermek için fırsat anı olarak görmemiz gerekmektedir. Dolayısıyla müminler kandil gecelerinde, hayatlarının gidişatını gözden geçirmeli; hata ve günahları için tövbe etmeli, dua ederek, Kur’an-ı Kerim okuyup anlamaya çalışarak, kaza veya nafile namaz kılarak bu fırsatları değerlendirmelidirler.Kandil gecelerinin gündüzlerinde yani geceyi takip eden ertesi günde oruç tutmak müstehaptır.
Zira Hz. Peygamber (s.a.s.), “Şaban’ın ortasında (yani berat gecesinde) ibadet ediniz, gündüz oruç tutunuz. Allah o gece güneşin batmasıyla dünya semasında tecelli eder ve fecir doğana kadar, ‘Yok mu benden af isteyen onu affedeyim, yok mu benden rızık isteyen ona rızık vereyim, yok mu bir musibete uğrayan ona afiyet vereyim, yok mu isteyen…’ der.” (İbn Mâce, İkâmetü’s-Salat, 191) buyurmuştur.

1. Kur’ân-ı Kerim okunmalı; okuyanlar dinlenmeli; uygun mekânlarda Kur’ân ziyafetleri verilmeli

2. Peygamber Efendimiz (sas)’e salât ü selâmlar getirilmeli; O’nun şefaatini ümit edip, ümmetinden olma şuuru tazelenmeli.

3. Kaza, nafile namazlar kılınmalı; varsa o geceye ait nakledilen namazlar, onlar da ayrıca kılınabilir; kandil gecesi, özü itibariyle ibadet ve ibadette ihsan şuuruyla ihya edilmeli.

4. Tefekkürde bulunulmalı; “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, Allah’ın benden istekleri nelerdir?” gibi konular başta olmak üzere, hayatî meselelerde derin düşüncelere girmeli.

5. Geçmişin muhasebe ve murakabesi yapılmalı; şimdinin ve geleceğin plân ve programı çizilmeli.

6. Günahlara samimi olarak tövbe ve istiğfar edilmeli; idrak edilen geceyi son fırsat bilerek nedamet ve inabede (günahları terk etme) bulunulmalı.

7. Bol bol zikir, evrad ü ezkarda bulunulmalı.

8. Mü’minlerle helalleşilmeli; onlarla irtibatımız cihetinden rızaları alınmalı.

9. Küs ve dargın olanlar barıştırılmalı; gönüller alınmalı; kederli yüzler güldürülmeli.

10. Kişi, kendine ve diğer Mü’min kardeşlerine, hatta isim zikrederek dualar etmeli.

11. Üzerimizde hakları olanlar aranıp sorulmalı; vefa ve kadirşinaslık ahlakı yerine getirilmeli.

12. Yoksul, kimsesiz, öksüz, yetim, hasta, sakat, yaşlı olanlar ziyaret edilip; sevgi, şefkat, hürmet, hediye ve sadakalarla mutlu edilmeli.

13. O gece ile ilgili ayetler, hadisler ve bunların yorumları ilgili kitaplardan ferden veya cemaaten okunmalı.

14. Dini toplantılar, paneller ve sohbetler düzenlenmeli; va’z ü nasihat dinlenmeli; şiirler okunmalı; ilahi ve ezgilerle gönüllerde ayrı bir dalgalanma oluşturmalı.

15. Kandil gecesinin akşam, yatsı ve sabah namazları cemaatle ve camilerde kılınmalı.

16. Sahabe, ulema ve evliya türbeleri ziyaret edilmeli; hoşnutlukları alınmalı; ve manevi iklimlerinde vesilelikleriyle Hakk’a niyazda bulunulmalı.

17. Vefat etmiş yakınlarımızın, dostlarımızın ve büyüklerimizin kabirleri ziyaret edilmeli; iman kardeşliğine ait sadakati yerine getirilmeli.

18. Hayattaki manevi büyüklerimizin, üstadlarımızın, anne ve babamızın, dostlarımızın ve diğer yakınlarımızın kandilleri bizzat giderek veya telefon, faks yahut e–mail çekerek tebrik edilmeli; duaları istenmeli.

19. Bu kandil gecelerinin gündüzlerinde mümkün olduğunca oruç tutulmalı.

MİRAÇ GECESİ (RECEB-İ ŞERİF’İN 27. GECESİ) NAMAZLARI KILINIŞI VE TARİFİ

NOT = Öncelikle şunu belirtelim aşağıda paylaşacağımı namazlar Miraç Kandili gecesi yani 10 Mart 2021 Çarşambayı 11 Mart 2021 Perşembeye bağlayan gece kılınacaktır. Dinimizde geceler önce geldiği için Miraç gecesi de ilk idrak ediliyor. Günü sonra geliyor. Şimdiden kılacağınız namazları ve yapacağınız ibadetleri Allah kabul eylesin.

Miraç Gecesi kılınacak namazlar ve tarifleri aşağıdaki gibidir:

1-) Enes ibmi Mâlik (Radıyallahu Anh) ‘ın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Receb’de bir gece vardır ki onda amel edene, 100 senelik haseneler yazılır. O, Receb’in bitmesine üç gece kaladır. Her kim o gecede 12 rekat kılar, her rekatta 1 Fatiha ve Kur’an’dan bir sûre okur, her 2 rekatta oturup teşehhüd (tahiyyat ve salli-barik) okur ve sonlarında selam verirse, sonra 100 kere:

[Sübhanellahi velhamdülillahi velê ilêhe illallahu vellahuekber]

Anlamı : ‘Allah-u Te’ala’yı tesbih eder ve O’na hamdederim. Allah-u Te’ala’dan başka hiç bir ilah yoktur. Allah-u Te’ala her şeyden büyüktür.’ deyip, 100 kere de istiğfarda bulunur, akabinde de Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ‘e 100 defa salat okursa ve ardından bu kişi dünyadan yahut ahiretten dilediği herhangi bir hususta kendisi hakkında duada bulunursa, bir de sabah oruca niyet ederse, bir mâsiyet (günah) ile alakalı dua yapmış olmadıkça, gerçekten Allah-u Te’ala onun bütün dualarını kabul eder.”

(Kaynak : el-Beyhakî, Fezâilü’l-evkât – Şu’abü’l-iman – İbnü Asâkir, el-Emâlî, Fazlu Receb)

2-) “Her kim, Recep ayının 27. gecesi 2 rekat kılıp her bir rekatta 1 Fatiha ve 20 kere İhlas (Gulhuvallahüehad) Surelerini okur, namazı bitirince, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ‘e 10 kere salavat getirdikten sonra:

[Allahümme innî eselüke bimuşêhedeti esrârilmühibbîne vebilhalvetilletî hassaste bihê seyyidelmürselîne hîne esraytebihi leyletessêbiı velışrîne enterhame galbiyelhazîne vetucîbe değvetî yâ ekramelekramîn]

derse, muhakkak Allah-u Teâla onun duasını kabul eder, şanını yüceltir, yalvarışına acır ve kalplerin öldüğü günde onun kalbini diri tutar. (ruhunu öldürmez,i iman nurunu söndürmez.)”

(Kaynak : es-Safûrî, Nüzhetü’l mecâlis – el-Hâcce Düriyye Halîl el-Hurfân, el-Fevâidü’l-İlâhiyye el-vâride ‘an Hari’l-Beriyye)

(Teşekkür : Bu namaz tariflerini, zikirlerin ve ibadetlerin yapılışını günümüze ulaştıran, Arapça’dan Türkçeye çeviren ve bizlerin faydalanmasını sağlayan sayın Cübbeli Ahmet Hoca’ ya teşekkür ediyoruz. Kendisinden Allah razı olsun, bol bereketli vakitler versin.)

MİRAÇ GECESİ NAMAZI NE ZAMAN KILINIR?

Yukarıda anlattığımız bu namazlar yarın 10 Mart Çarşamba 2021 günü akşam namazı okunduktan sonra kılınmaktadır. 10 Mart Çarşambayı 11 Mart Perşembeye bağlayan gece bu namazları kılabilirsiniz.
RECEP AYININ 27. GÜNÜ (MİRAÇ GÜNÜ) NAMAZI TARİFİ VE KILINIŞI

Tabi’inin büyüklerinden olan Hasen el-Basrî (Radıyallahu Anh) şöyle anlatmıştır:

“Receb’in 27. günü olunca, Abdullâh ibni Abbas (Radıyallahu Anhüma) sabahleyin îtikâfa girip öğlen vaktinden önceki kerâhat saatine kadar namaza devam ederdi.

Öğleni kılınca kısa bir nafile (öğlenin son sünnetini) kıldıktan sonra 4 rekat kılar ve her rekatta 1 Fatiha, birer tane Felak ve Nas sureleri, 3 Kadir Suresi ve 50 İhlas Suresi okurdu. Daha sonra ikindi vaktine kadar duaya devam eder ve ‘Bugün Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) böyle yapardı.’ derdi.”

(Kaynak : Abdülkadir el-Geylâni, el-Ğunye)

(Teşekkür : Bu namaz tariflerini, zikirlerin ve ibadetlerin yapılışını günümüze ulaştıran, Arapça’dan Türkçeye çeviren ve bizlerin faydalanmasını sağlayan sayın Cübbeli Ahmet Hoca’ ya teşekkür ediyoruz. Kendisinden Allah razı olsun, bol bereketli vakitler versin.)
RECEB-İ ŞERİFİN YİRMİ YEDİNCİ GÜNÜ (MİRAÇ GÜNÜ) (11 MART PERŞEMBE) ORUCU VE FAZİLETLERİ | HADİS-İ ŞERİFLER

Recep ayının 27. gününü oruçlu geçirmenin faziletleri hakkındaki hadisi şerifler aşağıdaki gibidir:

1-) Selmân-ı Fârisi (Radıyallahu Anh) ‘dan rivayet edilen bir hadisi şerifte Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Receb ayında bir gün ve bir gece vardır ki, o günü oruçlu geçirip, gecesini ibadette kâim olan kişi, zaman olarak 100 seneyi oruç, 100 seneyi de (gece ibadeti ve) kıyamla geçirmiş gibi olur. O gün, Receb’in bitmesine 3 gün kaladır. Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de o gün (peygamber olarak) gönderilmiştir.”

(Kaynak : el-Beyhaki, Fezâilü’l-evkat – Şu’abü’l-iman, İbnü ‘Asâkir, el-Emâli, Fazlu Receb – Abdülkadir el-Geylani, el-Ğunye – İbnü Hacer, Tebyinü’l-aceb – ed-Deylemi, Müsnedü’l-Firdevs – es-Süyuti, Cem’ul-cevami – ed-Dürrü’l-mensur, Ali el-Müttaki, Kenzü’l-ummal – İbnü Arrâk, Tenzihü’ş-şeri’a, es-Savm)

2-) Ebu Hureyre (Radıyallahu Anh) ‘ın rivayet ettiği bir hadisi şerifte Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Receb’in 27. günü oruç tutana, 60 ay orucunun sevabı yazılır. O gün, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ‘e, Cibrîl’in risaleti ilk getirdiği gündür.”

(Kaynak : Abdülkadir el-Geylani, el-Ğunye – Ebu Muhammed el-Hallal, el-Hatib, Tarihu Bağdad – Ebu Musa el-Medini, Fezailü’l-leyali ve’l-eyyam, el-Iraki, el-Muğni anhamli’l-esfar – ez-Zebidi, İthafü’s-sadeti’l-müttakin – es-Safûrî, Nüzhetü’l-mecâlis – Hennâd en-Nesefi, el-Fevâid, Abdülaziz el-Kettânî, Fezâilü Receb, İbnü Arrâk, Tenzihü’ş-şeri’a, es-Savm)

MİRAÇ GECESİ VE GÜNDÜZÜNÜ NASIL İHYA ETMELİYİZ?

1- Geceyi oruçlu olarak karşılayalım ve ertesi günü de, yani Receb ayının 26 ve 27. günlerini oruç tutalım. (Kameri aylarda gece gündüzden önce gelir. Yani 2 Mayıs Salı ve 3 Mayıs Çarşamba günlerinde oruç tutulmalı.)

Selman-ı Farisi (R.A) den rivayete göre Peygamber Efendimiz (Sav):

“Recep ayında bir gün ve gece vardır ki Receb’in 27. gecesidir. Kim o gün oruç tutar ve geceyi ibadetle geçirirse yüz sene oruç tutmuş ve yüz sene ibadet yapmış gibi olur”

(Beyhaki, Şuabu’l-Îman: Sıyam: No: 3811; 3/373) buyurdu.

2- Peygamber Efendimiz (Sav)’e en az bir tesbih, salat-ü selâm okumalıyız.

3- Bu mübarek gece kusur ve günahlarımızdan tevbe ve istiğfarda bulunmalıyız. En azından bir tesbih “Estağfirullah” demeliyiz.

4- Bu geceyi namaz kılarak ibadetle geçirmenin sevabı çok büyüktür. Miraç gecesi ve gündüzündeki namazları cemaatle kılmaya son derece gayret göstermelidir. Kaza ve tesbih namazı kılınabilir. Mübarek Miraç Gecesinde on iki rekât nafile namaz kılınması güzel görülmüştür.
MİRAÇ GECESİNDE NELER YAPILMALI?

Kuran-ı Kerim okunmalı: Kadir Gecesi’nde Kuran-ı Kerim okunmalı, okuyanlar da dinlenilmelidir.

Namaz kılınmalı: Kaza namazı olanlar kaza namazlarını kılmalı, kaza namazı olmayanlar nafile namaz kılmalıdır.

Dua edilmeli: Namaz kıldıktan ve Kuran-ı Kerim okuduktan sonra dua ve niyazlar edilmelidir.

Salavat getirilmeli: Peygamber efendimize salâtü selamlar getirmeli, ondan şefaat ümit edip ümmetinden olma şuuru tazelenmelidir.

Helalleşilmeli: Kadir Gecesi’nde küs olan insanlar barışmalı ve helalleşmelidir.

Tövbe edilmeli: Samimi niyetle günahlardan tövbe edilmeli, bu geceden bir arınma gecesi olarak istifade edilmelidir.

Oruç tutmak: Miraç gecesi olduğu günün gündüzünü de oruçlu olmak tavsiye edilmektedir.

MİRAÇ OLAYI NASIL GERÇEKLEŞTİ?

Miraç hadisesi, hadislerde şu şekilde anlatılmaktadır:

Peygamber Efendimiz uyku halindeyken yanına katırdan küçük beyaz bir hayvan geldi. Bu hayvanın adı, Burak’tı. Peygamber Efendimiz bu bineğin üzerine bindirilmişti. Cebrail Aleyhisselam ile beraber semaya yükseldiler. Hz. Muhammed (S.A.V) sema kapısında kendisini tanıttıktan sonra içeri alındı. Peygamberimiz orada Adem Aleyhisselamı gördü. Adem babamız ile selamlaştılar. Daha sonra Cebrail Aleyhisselam Peygamberimizi bir kat daha yukarı semaya yükseltti. 2. sema katından Hz. Yahya ve Hz. İsa Aleyhisselam ile karşılaştı. Cebrail Aleyhisselam daha sonra Peygamberimizi semanın 3. katına çıkardı. Orada Hz. Yusuf Aleyhisselam ile karşılaştı. 4. kat semada Hz. İdris, 5. kat semada Hz. Harun ve 6. kat semada Hz. Musa Aleyhisselam ile karşılaştılar. Kainatın Efendisi Peygamberimiz, 7. kat semada Hz. İbrahim Aleyhisselam ile karşılaştı. Daha sonra ise Sidretü’l-Müntehâ’ya çıkarıldı. Peygamberimizin buradan öteye yalnız gitmesi gerekmekteydi. Hz Muhammed (S.A.V) bu noktadan sonrasına tek başına devam etti ve Cenab-ı Hakk’ın cemaliyle müşerref oldu.
MİRAÇ HADİSESİ VE MİRAÇ KANDİLİ

Miraç Kandili, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (S.A.V) Allah’ın huzuruna yükseldiği gece olarak idrak edilmektedir. Miraç gecesi, İslam alimleri tarafından ikinci Kadir gecesi olarak da adlandırılmaktadır.

Miraç Gecesi, Recep ayının 27. gününe denk gelen gece idrak edilmektedir. 2020 Miraç Kandili 21 Mart gününe denk gelmektedir.
ÜÇ AYLARDA YAPILACAK İBADETLER | MİRAÇ KANDİLİ YAPILACAK İBADETLER

Bu günlerde nefisler hesaba çekilmeli, ana sermayemiz olan ömrümüzün nerede ve nasıl tüketildiği gözden geçirilmeli, amel defterimize neler yazıldığı, Mahşer günü kurulacak büyük divanın tek Hâkimi Yüce Allah’ın (cc) hakkımızda nasıl bir hüküm vereceği düşünülmelidir. Bu aylar dua ve tövbelerimizin kabul edilme ümidini daha fazla hissedeceğimiz aylardır.

– Kur’an-ı Kerim okunmalı, okuyanlar dinlenmeli, uygun mekânlarda Kur’an ziyafetleri verilmeli, Kelamullah’a olan sevgi, saygı ve bağlılık duyguları yenilenmeli, kuvvetlendirilmeli.

– Peygamber Efendimize (s.a.s.) salât ve selâmlar getirilmeli, O’nun şefaatini ümit edip, ümmetinden olma şuuru tazelenmeli.

– Tefekkürde bulunulmalı, “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, Allah’ın benden istekleri nelerdir” gibi konular başta olmak üzere hayatî meselelerde derin düşüncelere girmeli.

4 Sahabe, ulema ve evliya türbeleri ziyaret edilmeli, manevî iklimlerinde vesilelikleriyle Hakk’a niyazda bulunulmalı

– Küs ve dargın olanlar barıştırılmalı, gönüller alınmalı, kederli yüzler güldürülmeli.

– Günahlara samimi olarak tövbe ve istiğfar edilmeli, idrak edilen geceyi son fırsat bilerek nedamette bulunulmalı.

– Üzerimizde hakları olanlar aranıp sorulmalı, vefa ve kadirşinaslık ahlâkı yerine getirilmeli.

– Yoksul, kimsesiz, öksüz, yetim, hasta, sakat, yaşlı olanlar ziyaret edilip, sevgi, şefkat, hürmet, hediye ve sadakalarla mutlu edilmeli.

-Vefat etmiş yakınlarımızın, dostlarımızın ve büyüklerimizin kabirleri ziyaret edilmeli, iman kardeşliğine ait sadakati yerine getirilmeli.

– Hayattaki manevî büyüklerimizin, hocalarımızın, anne ve babamızın, dostlarımızın ve diğer yakınlarımızın kandilleri bizzat giderek veya telefon, mesaj yahut e-mail çekerek tebrik edilmeli, duaları istenmeli.

-Başta bütün insanlık olmak üzere kendimize ve sevdiklerimize mümkün mertebe ismen dualar etmeli.
3 AYLARIN ANLAMI VE ÖNEMİ NEDİR?

Üç aylar Regaib Kandili ile başlıyor. Hz. Peygamberimizin Aleyhisselam’ın yani Rasûl-i Ekrem Efendimiz; “Receb Allah”ın ayı, Şaban benim, Ramazan ümmetimin ayıdır.” buyurarak üç ayların bizler için ne kadar kıymetli bir hazine olduğunu buyuruyor. Üç aylar Recep Ayı ile başlayan, Şaban ile devam eden ve Ramazan Ayı ile sona eriyor.

Hazreti Muhammed’in recep ayı geldiğinde “Ya Rabb, recep ve şaban ayını bizim için bereketli kıl, mübarek eyle ve bizi ramazan ayına ulaştır.” diye dua etmiştir.

Üç ayların faziletine dair Hz. Peygamber’den nakledilen rivayetlerin yanı sıra dinî kültürde mübarek sayılıp kutlanan Regaib, Mi’rac, Berat ve Kadir gecelerinin bu aylarda yer alması üç aylara ayrı bir önem verilmesine, ibadet, dua, zikir ve hayırlı işlerle daha fazla meşgul olunarak dinî duyarlılığın daha yoğun olarak yaşanmasına zemin hazırlamıştır. Ancak hadis âlimleri receb ve şâban aylarının fazileti hakkında kaynaklarda mevcut rivayetlerin çoğunun uydurma, önemli bir kısmının zayıf olduğunu ifade etmektedir. Resûl-i Ekrem’in receb ayı girdiğinde, “Allahım, receb ve şâbanı bize mübarek kıl ve bizi ramazana ulaştır!” şeklinde dua ettiği yolundaki rivayet (Taberânî, el-Mu?cemü’l-evsa?, IV, 189; Ebû Nuaym, VI, 269; ayrıca bk. Müsned, I, 259) zayıf kabul edilmektedir. Resûlullah’a isnat edilen, “Receb Allah’ın ayıdır, şâban benim ayımdır, ramazan ise ümmetimin ayıdır” rivayetinin ise aslı bulunamamıştır (Süyûtî, s. 114).

Üç aylarda yerine getirilmesi gelenek halini almış nâfile ibadetlerden biri oruçtur. Receb ve şâban aylarının tamamının oruçlu geçirilerek ramazanla birleştirilmesi “üç aylar orucu” şeklinde adlandırılır. Ramazan ayında kasten bozulan oruçtan dolayı yerine getirilmesi gereken iki aylık kefâret orucunun receb ve şâban aylarında tutularak böylece üç ayların oruçlu geçirildiği de görülmektedir. Üç aylar orucunun âdet haline gelmesinde, bu ayların faziletine dair Hz. Peygamber’den nakledilen rivayetlere dayanıp ramazan ayını dinî duyarlılık ve ibadet yoğunluğu içinde karşılama niyetinin etkili olduğunu söylemek mümkündür. Resûl-i Ekrem’in şâban ayında diğer aylara oranla daha fazla oruç tuttuğu, bazan da tamamını oruçlu geçirdiği hadis kaynaklarında yer almaktadır (Buhârî, “?avm”, 52; Müslim, “?ıyâm”, 175, 176). Ancak Resûlullah’ın receb ve şâban aylarını birleştirerek aralıksız oruç tuttuğuna, böylece üç ayları oruçlu geçirdiğine dair sahih kaynaklarda herhangi bir rivayet mevcut değildir. Belirli günler dışında her zaman nâfile oruç tutulması mümkündür; ancak fazileti hakkında hadis bulunan ya da belirli zamanlarda tutulması tavsiye edilen nâfile oruçlar arasında üç aylar orucu mevcut değildir.

Receb ayının fazileti ve bu ayda oruç tutulmasıyla ilgili rivayetlerin zayıf olması dolayısıyla bu orucun hükmü hakkında âlimler değişik görüşler ileri sürmüştür. Bazı âlimler receb ayında oruç tutmayı müstehap kabul ederken bazıları, receb ayına özel bir kutsiyet atfedilmesi ve halkın bunu zorunlu bir ibadet şeklinde algılaması endişesiyle bu ayda oruç tutmayı sakıncalı görmüştür. Bir kısım âlimler de özellikle receb ayının tamamını oruçlu geçirmeyi hoş karşılamamıştır. Şâban ayının büyük kısmını ya da tamamını oruçlu geçiren Hz. Peygamber ramazan dışındaki en faziletli orucun şâbanda tutulan oruç olduğunu ifade etmiştir (Tirmizî, “Zekât”, 28). Bundan dolayı şâban ayında oruç tutulması çoğunluk tarafından mendup sayılmakla birlikte Resûl-i Ekrem’in ramazan ayından başka hiçbir ayın bütününü oruçlu geçirmediğine dair hadislere (Buhârî, “?avm”, 52; Müslim, “?ıyâm”, 175, 178) ve şâbanın on beşinden sonra orucun terkedilmesine yönelik rivayetlere dayanan bazı âlimler, orucu farz olan ramazan ayına şevkle girmeyi zorlaştıracağı düşüncesiyle bu ayın ikinci yarısında oruç tutmayı mekruh görmüştür.

Dinî gelenekte üç aylara önem verilmesinin sebeplerinden biri de bu aylarda bulunan kandil geceleridir. Receb ayının ilk cuma gecesi Regaib, aynı ayın yirmi yedinci gecesi Mi’rac, şâban ayının on beşinci gecesi Berat ve ramazan ayının yirmi yedinci gecesi Kadir gecesidir. Regaib ile Berat’ın kutsallığı kesin olmadığı gibi bu gecelerde ifa edilecek ibadetler hakkında kaynaklarda sahih hadislere rastlanmamaktadır. Kandil gecelerinin en önemlisi Kadir gecesidir. Aynı adı taşıyan sûrede Kur’an’ın inmeye başladığı bu gecenin bin aydan daha hayırlı olduğu bildirilmektedir (el-Kadr 97/1-3). Kadir gecesinin ramazan ayının yirmi yedinci gecesine rastladığı görüşü âlimlerin çoğunluğu tarafından benimsenmiştir. Üç aylarda nâfile namaz kılınması, itikâfa girilmesi, bu aylarda yedi sene oruç tutulduktan sonra kurban kesilmesi gibi özel ibadet şekilleri kaynaklarda yer almamaktadır. Üç aylarda vefat eden kimsenin sorgusunun yapılmayacağı yolundaki inanışın da aslı yoktur.

Mübarek gecelerle ilgili çeşitli sorular

Sual: Peygamberin doğumunu yani Mevlid kandilini kutlamak, mübarek geceler ihdas etmek bid’attir. Hatta bazı İslam ülkelerinde de böyle bilinir. Çoğunluğa uymak lazım.
CEVAP
İfade tarzınız bir mezhepsizden ziyade bir misyonerin ifade tarzına çok benziyor. Yoksa mezhepsizler bilmeden misyonerlerin kuklaları mı oldu? Bir müslüman böyle soramaz. Peygamber efendimizin… der. Böyle diyorlar, doğrusu nasıldır, gibi sorular sorar. Siz ise Peygamber, Peygamberin… diyorsunuz. İfadelerinizden o yüce Peygambere inanmadığınız şüphesi hasıl oluyor. Biz yine sizin müslüman olduğunuza inanarak, buna göre cevap verelim.

Vehhabiler ve onlara uyan diğer mezhepsiz ülkeler elbette Peygamber efendimize olan düşmanlıklarından dolayı mevlide hücum ederler. Allahü teâlânın o mübarek günlere kıymet verdiği hadis-i şeriflerle sabit. İnsanlar hiç kıymet vermese ne önemi var? Dünyada müslümanlar çok azınlıktadır. Müslümanların içinde tesettürlü olanlar da azınlıktadır. Az olduğu için, insanlar değer vermediği için kapanmaya Allah da değer vermiyor mu demektir? Çoğunluğa uymak lazım sözü cahillerin uydurmasıdır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(İnsanların çoğuna uyarsan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar.) [Enam 116]

Sual: Mübarek gecelerde özel ibadetler yapmak Kur’anın emrine aykırıdır, bid’attir. Hatta küfür ve şirktir.
CEVAP
Mevlid geceleri Kur’anın emrine aykırı olarak ne yapılıyor ki? Kur’an okunuyor, Resulullah övülüyor, salevat-ı şerife getiriliyor. Bunlar Kur’anın hangi âyetine aykırıdır?

Her gece mevlid okunsa yine mahzuru olmaz. Çünkü ibadet etmek, mevlid okumak, salevat getirmek yasak edilmiş değil ki. Bid’at, dinin emretmediği şeyi ibadet olarak yapmaktır. Dinimiz, Kur’an okumayı, mevlid gibi ilahileri okumayı bid’at mı kabul ediyor da bid’at damgasını basabiliyorsunuz?

Mevlide bid’at diyen sadece vehhabiler ve onların izinden giden mezhepsizlerdir. Hiçbir ehl-i sünnet âlimi mübarek gecelerde ibadet etmeye bid’at dememiştir. Bir tane bile gösterilemez. Peygamber efendimiz de zaten bu gecelerde ibadet etmeyi övmüştür. Peygamberimize uymayı da Allahü teâlâ bildirmiştir. Resulüme uyun buyurmuştur. Resulünün emrine uymaya küfür ve şirk demek vehhabilikten başka bir şey değildir.

Sual: Peygamber Din’e eklenen her şey merduddur demiyor mu?
CEVAP
Siz hadis-i şeriflere de mi inanıyordunuz? Yoksa işinize gelen hadislere evet, işinize gelmeyene hayır mı diyorsunuz?

Elbette dine eklenen her şey bid’attir. Bid’at aleyhine yazdığımız yazılar birkaç cilt olacak kadar çoktur. Çünkü hadis-i şerifte (Her bid’at dalalettir, sapıklıktır) buyuruluyor. Biz de sapıkların, mezhepsizlerin vehhabilerin işledikleri bid’atleri açıklıyoruz. Dine aykırı olmayan şeye bid’at denmez. Dinin haram kılmadığı şeye haram denmez. Din bir şeye haram dememişse o mubahtır. Mübarek gecelerde ibadet etmeyi hangi âyet, hangi hadis yasaklamıştır? O geceler çok ibadet edilse ne olur ki?

Sual: (Allah, kullarına çok acıdığı için, bazı gecelere kıymet vermiştir) diyorsunuz. Allah acımaz. Acı, elem duymaktır, yani bir nevi zaaftır. Allah ise zaaftan münezzehtir. Niye böyle söylüyorsunuz?
CEVAP
Demek siz dinden tamamen habersizsiniz. Bismillahirrahmanirrahim bir âyettir. Bu âyetteki Rahman ve Rahim kelimeleri esma-i hüsnadandır.
Rahman, dünyadaki her mahluka acıyan,
Rahim, ahirette yalnız müminlere acıyan demektir. Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Merhamet etmeyene Allahü teâlâ merhamet etmez, acımayana acımaz.) [Buhari]

Kur’anda mealen buyuruluyor ki:
(Acıyıp tevbeleri kabul eden ancak Odur. (Allah’tır) [Bekara 54]
Yine esma-i hüsnadan olan, Rauf ismi, çok merhamet eden, çok acıyan demektir. Hâşâ siz Allahü teâlâyı merhametsiz acımasız mı sanıyorsunuz, o ne biçim inanış ki öyle?

Sual: Allah neyi kabul edip etmeyeceğini bize Kur’anda bildirmiş. Kadir gecesi hariç hangi gece Kur’anda var? Biz müslümanlar için her gece dua, ibadet, tevbe, istigfar var. Öyle değil mi?
CEVAP
Allahü teâlâ neyi kabul edip etmeyeceğini elbette Kur’anda bildiriyor.
İşte âyet-i kerime mealleri:
(Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!) [Haşr 7]

(O, [Resulüm] vahiyden başkasını söylemez.) [Necm 3,4]

(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]

(Allah’a ve Resulüne karşı gelen, apaçık bir sapıklıktadır.) [Ahzab 36]

(Allah ve Resulüne itaat eden Cennete, isyan eden Cehenneme gider.) [Nisa 13,14]

(İhtilaflı bir işin hükmünü Allah’tan [Kur’andan] ve Resulünden [Sünnetten] anlayın!) [Nisa 59]

(O Peygamber, güzel şeyleri helal, çirkin şeyleri haram kılar.) [Araf 157]

(Aralarında hüküm verilmek üzere Allah’a ve Peygambere çağırıldıkları vakit: “İşittik, itaat ettik” demek, ancak müminlerin sözüdür, işte kurtuluşa erenler onlardır.) [Nur 51]

(Allah’a ve Resulüne karşı gelen, bilsin ki, Allah’ın azabı çok şiddetlidir.) [Enfal 13]

(Allah’a ve Resulüne itaat edin! [uymayıp] yüz çeviren [kâfirdir] Allah da kâfirleri sevmez.) [Al-i İmran 32]

Kur’anda, (yalnız Kur’ana uyun) denmiyor, (Allah’a ve Resulüne uyun) deniyor. Resulünü devreden çıkaran, Kur’anın açıklaması olan hadisleri delil saymayan, Kur’anın ifadesi ile kâfir olur.

(Her gece dua, ibadet, tevbe, istigfar var, öyle değil mi?) diyorsunuz. Öyle ise hâşâ Allahü teâlâ, Kadir gecesini niye faziletli kılmıştır, niye bin aydan daha faziletli demiştir? Demek ki müminlere ikram olsun diye bunu yapmıştır. Onu yapan Allahü teâlâ, Ramazan gecelerine de Cuma gecelerine de değer vermiştir, Berat gecesine de bayram gecelerine de değer vermiştir. Resulün getirdiklerini alın, yasak ettiklerinden sakının buyurmuştur. Ona itaat bana itaattir buyurmuştur. Peygamber efendimiz de mübarek gecelerin faziletlerini hadis-i şerifleriyle açıklamıştır. Kur’anı al, Peygamberi devre dışı bırak. Bu nasıl Müslümanlık?

Sual: Şu anki güya müslümanlar bütün yıl İslam’dan bihaber olup böyle gecelerde camileri doldurur. Hocalar da efsaneler üfürüp onları hoooop Cennete bilet satar değil mi?
CEVAP
Bütün yıl dua etsin kim karışıyor ki? Allahü teâlâ hangi gece daha çok ibadet etmeyi yasaklıyor ki? Cuma, bayram geceleri çok ibadet etmeyin mi diyor da mübarek gecelerde fazla ibadet etmek bid’at olsun?

Hocalara niye hücum ediyorsunuz? Hangi hoca efsane üfürüyor? Bu hocalara iftira değil mi? Hocalar dini bilmiyorsa siz nereden biliyorsunuz? Cennete bilet satmak ateist tabiridir, hiçbir hoca Cennete bilet satmaz.

Sual: Allah’ın o mübarek günlere kıymet verdiği hadis-i şeriflerle sabit diyorsunuz. Kur’anın ruhuna aykırı hadis de olsa kabul etmem.
CEVAP
Bu nasıl Müslümanlık? Buna Kur’anın ifadesiyle kâfirlik denir. Dinimizde kudsi hadis diye bir şey var. Söz Allah’ın, kelimeler Resulünün. Siz hadis-i kudsileri de mi inkâr ediyorsunuz? Resulullah namazı Allah’ın vahyettiği şekilde mi kıldı, yoksa kendi mi uydurdu? Namaz nasıl kılınır, rekat sayıları nedir, vacipleri nedir, sünnetleri nedir, mekruhları nedir, namazı bozanlar nedir? Bunlar açıkça Kur’anda bildirilmedi. Allahü teâlâ bunların hepsini Resulüne bildirdi. O da bize açıkladı. Eğer Kur’anı herkes anlasa idi, Peygambere lüzum kalmazdı, Allah bir kitap gönderir alın bununla amel edin derdi.

İmam-ı Şarani hazretleri buyuruyor ki:
Nahl suresinin 44. âyetinde, (İnsanlara indirdiğimi onlara beyan eyle) buyuruldu. Beyan etmek, açıklamak demektir. Âlimler açıklayabilselerdi ve Kur’an-ı kerimden ahkam çıkarabilselerdi, Allahü teâlâ Resulüne, sana vahiy olunanları tebliğ et der, beyan etmesini emretmezdi. (Mizan-ül kübra)

Kur’anda yemin kefareti bildirilmiş, fakat oruç kefareti bildirilmemiştir, onu Resulullah bildirmiştir. Resulünün bildirdiği her şeyi inkâr mı edeceğiz?

Mübarek gecelerden Kadir gecesinin fazileti Kur’anda bildirilmiş, diğer geceleri ise Resulü bildirmiştir. Resulünün bildirdiklerini böyle inkâr ederseniz ortada din mi kalır?

Namazı nasıl kılacağız, orucu nasıl tutacağız, zekâtı kaçta kaç vereceğiz? Bunları Resulü, Nahl suresinin 44. âyetindeki emir gereği açıklamıştır. Siz Allah’ın bu âyetine inanmazsanız ve Resulünün açıklamasını kabul etmezseniz, Kadir gecesinden başka mübarek gece yok derseniz, Resulullahı ve Onun vârisleri olan İslam âlimlerinin hepsini yalanlarsanız o zaman sizinle nasıl konuşabiliriz ki?

Siz Allah Resulünü ölçü almıyor musunuz? Sizin âlimlere itimadınız yok mu? Sizin inandığınız bir mezhep veya bir âlim var mı? Açıkça konuşun. Biz istisnasız ehl-i sünnet âlimlerinin hepsini kabul ediyoruz. Dört mezhebi de hak biliyoruz. Siz neye inanıyorsunuz? Ölçünüz ne?

Kur’andan sizin anladığınız ölçü oluyorsa, niye İmam-ı a’zam hazretlerinin anladığı ölçü olmasın?

Sizin anladığınız din oluyor da, dört mezhep imamının anladığı niye din olmuyor?
Siz kimsiniz?

Reşat Halife denilen ve peygamber olduğunu açıklayan bir zındık, bir 19 hurafesi buluyor ve 19 un katına uydurabilmek için Tevbe suresinin son iki âyetini inkâr etme cüretini gösteriyor.

Bir ateist ve bir misyoner, Kur’an Allah kelamı değildir ve Kur’anı Allah korumamıştır, Kur’an değişmiştir dedi. Sonradan (Biz Kur’anı indirdik onu koruyacak olan da biziz) diye bir âyet uydurmuşlardır dedi. Sahabeler Kur’anı değiştirdi dedi.

Aslında siz de bunlar gibi demek istiyorsunuz. Çünkü eshab-ı kiramın ittifakla bildirdikleri hadisleri inkâr edince, onlara itimat etmeyince, onların ittifakla topladığı Kur’ana nasıl inanırsınız ki? Misyonerin bana sorduğu soruyu soruyorum: Sahabenin Kur’anı tam olarak topladığını bana nasıl ispat edersiniz?

Eshaba itimat etmezseniz hadisleri de inkâr etmeniz doğaldır. Hadis-i kudsi diye bir şey yok diyebilirsiniz. O zaman Kur’ana da otomatikman şüphe ile bakmanız gerekir. Aynı insanların topladığı Kur’ana inanıyorsunuz da hadislere niye inanmıyorsunuz? Onlar Kur’anı bildirdikleri gibi, hadisleri de bildirdiler. Kur’anı inkâr, tevatürü inkâr olacağı için küfürdür, hadislerin de tevatür olanlarını inkâr küfür olur.

Benim size sorum:
Siz niye Resulullaha ve Onun sahabesinin bildirdiklerine inanmıyorsunuz da yalnız Kur’an diyorsunuz? Resulullah, (Allah böyle buyurdu) diye birçok hadis bildiriyor, (bu âyet) diyor (bu da kudsi hadis) diyor. Biz onun kudsi hadis dediklerine inanmazsak, âyet dediklerine niye inanacağız ki? Hâşâ kudsi hadis konusunda yalan söylerse, âyette de söyler.

Siz bu zihniyet ile 1400 seneden beri gelen âlimleri bir kalemde sıfırlıyorsunuz. Milyonlarca hadisten inandığınız tek hadis var mı? Resulullah size göre 23 sene hiç konuşmadı mı? Hep sustu mu? Allah’ın emri olan Kur’anı açıkla âyetine rağmen emrini dinlemedi mi? Açıkladı ise nerede bu açıklamalar? Siz niye bu açıklamalara inanmıyorsunuz? Ve O açıklıyor ki mübarek geceler şunlardır diyor. Bunu inkâr etmekle elinize ne geçecek? Resulullaha düşmanlık yapmakla ne kazanacaksınız, siz bir misyoner misiniz, ateist misiniz? Yoksa Kur’ana inanan insan böyle şeyler konuşamaz. Çünkü Kur’anın birçok âyetinde Resulüme uyun, O kendiliğinden konuşmaz, Onun her sözü vahye dayanır buyuruluyor. Sizin Kur’ana inanmadığınız pek açık, inansanız Resulünkilere de inanmanız gerekir.

Sual: Allah, kullarına bildirdiğini sadece Kur’an ile bildirir. Kur’an dışılıklarla uğraşmamak gerekir. Öyle değil mi?
CEVAP
Gördünüz işte, bakın, Allah (açıkla) diye emrediyor, Peygamberi açıklıyor, siz buna Kur’an dışı diyorsunuz, açıkça Allah’ın açıkla âyetini inkâr ediyorsunuz. (Resulüme uyun) âyetini inkâr ediyorsunuz. Sizin gibi münkirlere cevap vermek yersizdir. Ancak bu mailler sitelere konacağı için yazıyoruz. Yoksa Ebu Cehilin mucizeleri inkâr ettiği gibi siz de, Kütüb-i sitteyi bir kalemde Kur’an dışılıkla suçluyorsunuz. Bizim size sözümüz yoktur, bizim sözümüz Kur’ana ve ona inanan insanlaradır.

Sual: Peygamberi inkâr veya aşağılama tehlikeli olduğu gibi aşırı derecede yüceltme, olduğundan öte ulaşılamayacak bir varlık gibi göstermek de o kadar tehlikeli değil mi?
CEVAP
Hangi müslüman Onu olduğundan daha daha fazla göstermiştir ki? Onda görülen mucizeleri anlatmak küfür müdür? Elbette mucizeye hiç kimse erişemez, o erişilemez insan idi, Peygamber idi. Peygambere erişilir mi? Siz Onu sıradan bir insan gibi görüyorsunuz. Allah’ın izni ile bir anda yedi kat semaya gidip geldi, buna kim ulaşabilir? Allahü teâlâ Ona öyle ulaşılamayacak vasıflar vermiş ki bütün Peygamberler bile gıpta ediyor ve sizin gibiler de Onu o kadar yüceltmeyin kâfir olursunuz diyor.

Sual: Ben hadisi inkâr edebilirim ama bu benim dinden çıkmamı gerektirmez. Çünkü Peygamberin gerçekten dediğini nerden biliyoruz?
CEVAP
O zaman hiçbir hadis-i şerife inanmayın. Peki Kur’ana ilave veya çıkarma yapılmadığını nereden biliyorsunuz? Allah’ın dediğini gerçekten bilmiyorsunuz. Sahabeler ittifak etti diye kabul ediyorsunuz. Ama kimi de sizin hadis mantığını ölçü alarak biz Kur’anın tamamının yazıldığını nereden bilelim, keçi yemiştir, yanmıştır, yırtılmıştır diyorlar. Tevbe suresinde de eksiklik var diyorlar. Peygamberin söylediğini bilmiyorsunuz da Allah’ın söylediğini nereden biliyorsunuz? Sahabeler derseniz hadisi de sahabeler bildirdi. Birine inanıp ötekine inanmamak akıl işi değildir.

Sual: Kur’an varken mezhebe de lüzum yok. Hadislere değil, Kur’ana uymak gerekir. Böyle değilse aksini ispat edin bakalım?
CEVAP
Hadisler, Kur’andan ayrı değildir. Kuran-ı kerimin açıklamasıdır. Allahü teâlâ buyurdu ki:

(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]

(Peygamberin emrine uyun, yasak ettiklerinden sakının!) [Haşr 7]

(İndirdiğimi insanlara açıkla!) [Nahl 44]

Âlimler de, âyetleri açıklayıp Kur’an-ı kerimden hüküm çıkarabilselerdi, Allahü teâlâ Peygamberine, (Sadece sana vahiy olunanları tebliğ et) derdi. Ayrıca açıklamasını emretmezdi. Resulullah, Kur’an-ı kerimde, kısa ve kapalı olarak bildirilenleri açıklamasaydı, Kur’an-ı kerim kapalı kalırdı. Hadis-i şerifler olmasaydı, namazların kaç rekat olduğu, nasıl kılınacağı, rüku ve secdede okunacak tesbihler, cenaze ve bayram namazlarının kılınış şekli, zekât nisabı, orucun, haccın farzları, hukuk bilgileri bilinmezdi. Yani hiçbir âlim, bunları Kur’an-ı kerimden bulup çıkaramazdı. Bunları Peygamber efendimiz açıklamıştır. Mezhep imamları, hadis-i şerifleri açıklamasaydı, sünnet kapalı kalırdı. Sünneti, müctehid âlimler açıklamış, böylece mezhepler meydana çıkmıştır.

Mezhep nedir? Bir müctehidin edille-i şeriyyeden elde ettiği bilgilere, o müctehidin mezhebi denir. Sahabelerin tamamı müctehid idi. Hepsinin de mezhebi vardı. Bu mezheplerden yalnız dördü kitaplara geçip, dünyanın her yerine yayıldı. Dört mezhep arasında amelle ilgili farklı ictihadlar, işlerimizi kolaylaştırmaktadır. Her Müslüman, durumuna göre, kendisine kolay gelen mezhebi seçer.

Allahü teâlâ dileseydi, Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde, her şey açıkça bildirilirdi. Böylece, mezhepler hasıl olmazdı. Kıyamete kadar, dünyanın her yerinde, her iklim ve şartta, her müslüman için tek bir nizam olurdu. Müslümanların halleri, yaşamaları güç olurdu.

Allahü teâlâ ve Resulü, müminlere merhamet ettikleri için, bazı işlerin nasıl yapılacağı, Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde açık bildirilmedi. Açıkça bildirilse idi, öylece yapmak farz ve sünnet olurdu. Farzı yapmayanlar günaha girer, kıymet vermeyenler de kâfir olurdu.

Bugün dört mezhepten birine uymak gerekir. Çünkü, Eshab-ı kiramın ve diğer müctehidlerin mezhepleri tam olarak bilinmiyor. Dört mezhep, tam bilindiği ve kitapları her yere yayılmış olduğu için, dört mezhepten birine uymak şarttır. Mezhepler rahmettir.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Âlimlerin farklı ictihadları, [mezheplere ayrılmaları] rahmettir.) [Beyheki]

(Âlimlere tabi olun!) [Deylemi]

(Âlimler, Peygamberlerin vârisidir.) [Tirmizi]

Bir Müslüman, kendi mezhebine göre ibadet yaparken, bir meşakkat hasıl olursa, başka bir mezhebe uyarak, bu işi kolayca yapar. Mesela Şafiiler, hacda kadına dokununca abdestleri bozulur. Bunun için Hanefi’yi taklit ederek haclarını yapıyorlar. Bu apaçık bir rahmettir.

Bazıları da, (Mezhep gereksizdir, Peygamber ve Sahabenin mezhebi mi vardı?) diyor. Bu söz, (Kuvvet komutanı, hangi bölüğün eridir?) veya (Fizik öğretmeni, hangi sınıfın talebesidir?) demeye benzer. Çünkü Sahabenin her biri, mezhep imamı idi. Resulullah efendimiz ise, kâinatın hocası idi.

Mezhepsizler kendisini Resulullah gibi zannedip, o sünni veya şii değildi biz de öyleyiz diyorlar. Temsilde hata olmasın, Resulullah genel kurmay başkanıdır, ondan başka ordunun başı yoktur. O hangi ordunun subayıdır denmez. Kuvvet komutanı da denmez. O onlardan da üstündür. Mezhep imamları kuvvet komutanları gibidir. Mezhebe tâbi olanlar da diğer askerler gibidir. Bir askerin kendisini kuvvet komutanı gibi görmesi yani İmam-ı a’zam gibi görmesi çok anormal bir şeydir. Yahut daha ileri giderek genel kurmay başkanı gibi görmesi deliliktir. Mezhepsizler de Peygamber sünni veya şii değildi biz de öyleyiz demeleri Onunla boy ölçüşmeye kalkmak olur. Bu dünya işlerinde bile böyle iken, yani bir er, genel kurmay başkanı ile mukayese bile edilmezken, nasıl olur da özel peygamberlik verilen bir kişi ile mezhepsiz insan mukayese kabul eder?

Bir de bir subay general oluncaya kadar hangi sınıfta ise onun adı ile söylenir. Mesela Topçu albay, piyade yüzbaşı gibi. General olunca artık sınıfı olmaz. Sınıflar üstüdür. Bir er veya astsubay veya subay çıkıp da, generalin sınıfı yok o da insan benim niye sınıfım var diyemez. Bunun gibi bir kimse de eshab-ı kiramın mezhebi yoktu, imam-ı Evzainin mezhebi ne idi diyemez. Onlar müctehiddir, müctehidin mezhebi kendi mezhebidir. Nasıl generallerin sınıfı yoksa mutlak müctehidlerin de mezhebi kendi mezhepleridir. Sen kalkıyor İmam-ı a’zam ile falan değil bizzat Resulullah ile kendini mukayese etmeye kalkıyorsun o sünni şii değil de ben de öyle olacağım diyorsun, o bize örnek diyorsun. Örnek alınacak kısmı var, örnek alınamayacak kısmı var. Sen hâlâ genel kurmay başkanı olmaya Resulullah ile kendini mukayese devam ediyor musun? Yoksa bir mezhebi kabul ediyor musun?

(Mezhebe, hadislere uymam, sadece Kur’ana uyarım) demek, (Kanunlara, tüzüklere uymam, Anayasaya uyarım) demek gibi yanlıştır. Çünkü Anayasada her hüküm, her ceza bildirilmemiştir. Anayasa, kanunlara havale eder. Kanunlardan da tüzükler, yönetmelikler çıkmıştır. (Anayasa varken, kanuna lüzum yok) demek yanlış ise, (Kur’an varken, mezhebe lüzum yok) demek, daha çok yanlıştır.

Kanunlar, Anayasaya uygunsa, mezhepler de, Kur’an-ı kerime ve hadis-i şeriflere uygundur. Hiç kimse, (Madem, mezhep, Kur’an ve sünnetin açıklamasıdır. Ben de açıklar bir mezhep kurarım) diyemez. Çünkü bir kimsenin, (Doktor olmak, tıp kitabı, kimyager olmak için de kimya kitabı okumak yeter) diyerek eline aldığı bir tıp ve kimya kitabı ile doktorluk yapmaya, ilaç imal etmeye kalkışması ne kadar yanlış ise, (Ben de Kur’andan, hadisten hüküm çıkarırım) demek daha yanlıştır.

Evet, mezhepsizseniz açıkça söyleyin. Siz generalliğe değil genel kurmay başkanlığına hatta ondan da ileri gitmeye çalışıyorsunuz. Peygamberin sünnetini bilemeyiz diyerek ona bile uymayı kabul etmiyorsunuz. 1400 senedir gelen icmaya karşısınız. Âlimler dört mezhepte icma etmedi mi? Ben icmaya inanırım diyorsunuz arkasından ben onun icma olduğunu nereden bileyim diyorsunuz. Hadise inanırım fakat Buhari’deki hadislerin sahih olduğunu nereden bileyim diyorsunuz. Kur’anın da Allah’ın kelamı olduğunu nereden bileyim diyeceksiniz bu gidişle. Çünkü âlimler mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür buyuruyor.

Toplu tebrik göndermek
Sual: Bayramlarda, Kandillerde, Cuma günlerinde, mail grubunuzun üyelerine, toplu olarak tebrik gönderiyorsunuz. Bizim de, herkesin mail adresini yazıp, arkadaşlarımıza, büyüklerimize, toplu olarak tebrik göndermemiz uygun olmaz mı?
CEVAP
Bunun iki sebebi vardır:
Birincisi, genelde mailleri gizlemeyi bilmeyenler böyle toplu mail gönderiyorlar.

İkincisi mail adresleri gizli yere yazılsa da, mail adresleri görülmese de, topluca gönderildiği belli oluyor.

Bir öğretmen talebeleri toplayıp, (Hepinizin bayramını kutluyorum) dese, orada diğer öğretmenler ve müdür de olsa, onlarınkini de böylece kutlamış olsa, uygun olmaz. Müdüre, odasına gidip kutlamak gerekir. Diğer birkaç öğretmenle de özel olarak tebrikleşmek gerekir.

Büyük küçük, âmir memur, ast üst farkı gözetmeden, herkese topluca tebrik göndermek uygun değildir. Bilhassa, büyüklerimize, özel olarak tebrik göndermek gerekir. Bazen görüyoruz, üç kişiye tebrik gönderiliyor, üçü bir arada yapılıyor.

Mail yazmak, o kadar zor değildir. Üçüne de ayrı gönderilebilir. Özel mail gönderilince, muhatabımız, kendisine özel bir değer verildiğini anlar.

Biz, (Dinimiz İslam) mail grubumuzdaki üyelere, toplu olarak tebrik gönderiyoruz; ama bunda bir zaruret vardır. On binlerce üyenin hepsine teker teker yazmak, elbette imkânsız denecek kadar zordur. Buna rağmen, bize özel tebrik yazan her okuyucuya istisnasız, biz de özel cevap veriyoruz.

Mübarek olsun demek
Sual: Cuma, bayram ve kandil geceleri, cuma günleri mübarek olduğu hâlde, ne diye (Cumanız, bayramınız ve kandiliniz mübarek olsun) deniyor?
CEVAP
Böyle söylemek, (Bu günler, senin için hayırlara vesile olsun, işlerin rast gitsin, iyi ibadet etmene sebep olsun, günahların affolsun, kötü işlerden uzak kalmana yol açsın) gibi mânalara gelen çok güzel bir duadır.

Kandil simidi
Sual: Kandillerde, kandil simidi alıp ikram etmekte bir mahzur var mıdır?
CEVAP
Hayır, mahzuru olmaz. Aksine, kandil simidi veya başka bir yiyecek, tatlı alıp ikram etmek, sevab olur.

Bayram geceleri hangi gecelerdir?
Sual: Bir hadis-i şerifte, (Bayram gecelerini ihya edenin kalbi, kalblerin öldüğü gün ölmez) buyuruluyor. Bu geceler hangileridir?
CEVAP
S. Ebediyye’de, (Ramazan Bayramı gecesi, Ramazan-ı şerif ayının son günüyle bayramın birinci günü arasındaki gecedir. Kurban Bayramı geceleri ise, Kurban Bayramı’nın birinci, ikinci ve üçüncü günlerinden sonraki gecelerdir. Ramazan Bayramının diğer geceleri de mübarektir) deniyor. Mübarek gecelerle ilgili iki hadis-i şerif:
(Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde yapılan dua, reddolmaz. Bu geceler: Ramazan ve Kurban Bayramının birinci gecesi, Berat ve Arefe gecesidir.) [İsfehânî]

(Regaib, Berat, Cuma, Ramazan ve Kurban Bayramı gecelerinde yapılan dua geri çevrilmez.) [İbni Asakir]

Dört gecenin gündüzü
Sual: Mübarek gecelerin gündüzü de, geceleri gibi kıymetli midir?
CEVAP
Genelde öyledir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Dört gece, gündüzü gibi, dört gündüz de, gecesi gibi kıymetlidir. Allahü teâlâ, o günlerde dua edenin isteğini geri çevirmez, onları mağfiret eder ve onları bol ihsana kavuşturur. Bunlar, Kadir gecesi, Arefe, Berat ve Cuma geceleriyle gündüzleridir.) [Deylemî]

Bu dört gece ve gündüzü iyi değerlendirmelidir.

Author: RasitTunca

Bir yanıt yazın